AH !!!

Şeyda Koç

18-01-2022
Bize yazmak için tıklayınız.

Kalorifer.. yanı benim, üstü kedi Çıtır’ımın… Paul Auster’in İç Dünyamdan Notlar kitabını okuyorum. Çocukluğumun nesneleri, özneleri canlanmaya başlıyor zihnimde… sana yağı, bisiklet, kavak ağacı, açık hava sineması, kumlarda kaybettiğim naylon terlik teki, pazaryeri, beyaz kurdela, suratsız ilkokul öğretmeni vs. İçlerinden yükselen anılarda kendimi yakalayıp tutuveriyorum sonra.. 

Annem, “senin yaptığın her şeyi, -orada olmasa bile- öğretmenin mutlaka görür , burnunu mendiline silerken, arkanı dön, sakın öğretmenin karşısında yüzüne bakarak silme, bu çok büyük saygısızlık.”diyor. Tenefüs zili çalmış, okul bahçesinde görüyorum kendimi.. o kadar iyi hatırlıyorum ki o anı.. yalnızım bahçenin ortasında, etrafta dağınık halde öğrenciler, koşturan, konuşan, gülen, bağıran… burnum akıyor, önce etrafa bakıyorum, yok, o hiç yüzü gülmeyen ilkokul öğretmenimi görmüyorum civarda… “ama onun gözleri hep beni görürmüş, “ öyle dedi annem.. yanlış yapmamalıyım korkusu sarıyor içimi, olduğum yerde cebimden yavaşça çıkararak mendilimi, arka tarafa doğru dönüp siliyorum burnumu..

Üniversite yıllarım, okuldan eve dönüyorum. Bizim apartmanın üst kattında oturan, emekli Şükrü amca, pencere kenarında her zamanki yerinde dışarıyı dikizliyor … beni görmesin diye, aynı sınıftaki erkek arkadaşımın arabasından uzak bir köşede iniyorum.. arabanın teybinde Yeni Türkü Grubu’nun kaseti… o da yeni çıkmış, diyor ki şarkı, “Ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın.”

Yerde gördüğüm ekmeği üç kez öpüp alnıma koyuyorum ve sonra bir kenara bırakıyorum.. biliyorum ki –inanıyorum ki yani- Allahın gözleri de hep üzerimde… 

Halamın ben çocuk, o genç iken işlediği kanaviçeler gibi mi, hani ince ince her bir motif.. Okuduğum bir kitapta,” insan doğasının işlenebilirliği “diyor da Kafka .

Giysilerinin görünmeyen yerlerine göz şeklinde nazarlıklar iliştiriyor insanlar, sanki etrafı saran gözler yetmezmiş gibi...göze göz olmalı bu.. ama diğer gözler gibi o da gizlenmeli bakarken.. 

Çocukluğumda ve ergenliğimde, bedenim, gönlüm, kafam dogmalara bulanmış , ilkelerle yasaklarlardan örülü bir gözün içine sıkışmış.. kendine yabancı , kendi içinde eciş bücüş sakatlanmış, geleneğin kendisini doğalmış gibi kabul ettirdiği bir ağ üzerime atılmış . Merkezinde ben olan gözler…tanıdık bir yabancı gibi oradan yansıyan, etik anaforların içinde kalmış kendimi görüyorum o günleri hatırladıkça..

Sonra kitaba ve düşüncelerime biraz ara verince, bir video ve bir haberle karşılaşıyorum… Enes…

Ah!!! 

Tanrı nın en başta ebeveynde suretlenmesinin arızaları, yaşamı bir mezarlık yaşamı haline getirir. Ebeveyn, öğretmen, komşu, devlet başkanı Tanrılarla ve onların korkutan gözleri ile dolu bir ülkedir bu ülke… annenin ayakları altında cennet vardır.. ama dayak da o cennetin içinden gelip çakar suratının ortasına tokatını… itaat her daim aranandır. Her konuda yaş sınırı aranır ama itaatte aranmaz..Evde, okulda, iş yerinde, vs…ne fikrin hürdür ne de vicdanını hür bırakırlar… daha çok itaat edesin diye … 

Düşünce , çemberin dışına çıkarır insanı… inanmanın, itaatin içinden çekerek…. 

Ama “Kendin içindeyken, kafan dışındaysa” diyor ya şarkıda da…

-Dışına çıkmayı isterken, etrafı kuşatılan-Kendisi içinde, kafası dışında kalan Enes için yüreğimde , çok derinlerde,  iki harf kalıyor işte… Ah!! Sadece ah!!!

YORUM YAZ
BU YAZI HAKKINDA YAPILAN YORUMLAR
Okur yorumları, kişilerin kendi görüşleridir. Bu yorumlardan sorumlu değildir.
YORUM YAZ
Şeyda Koç - Diğer Yazıları
Bütün Şeyda Koç Yazıları