29 Nisan 2024 Pazartesi

BİR ARALIK

Şeyda Koç

05-11-2021
Bize yazmak için tıklayınız.

Bir süredir, içimi sis basmış da, göz gözü görmez halde ve boğuluyorum hissi.. Bir “aralık” açmak istiyorum hayata, oradan derin derin nefes almak .. 

“Yaşamda öğrenmelerimizin sonu gelmiyor evlat.” diyor, Ş. ağabeyim sanki kulağıma. Çok özlediğimi hissediyorum onu.. üzülüyorum… KOAH olduktan ve sekiz saatini makinaya bağlı geçirmeye başladıktan sonra, artık onunla da çok zor konuşuyoruz telefonda.. Bir “aralık” da onun için istiyorum, kocaman bir “aralık”…bunu her şeyden çok istiyorum hem de..

“İstiyorum”.. ne güçlü bir kelime… zaten hep istenir yaşamda, dualar da hep istek peçetesi gibidir, Tanrı ya uzatılan… Sartre, Bulantı kitabında der ki, “İstediğini hiçbir zaman elde edemeyeceksin. Başka birisi de elde edemeyecek.” ..ben de ilave edeyim, ama istemekten de asla vazgeçmeyeceksin… 

Ahlak felsefesine göre insanı iki şey mutsuz edermiş: birincisi sahip olamadıkları, ikincisi ise, sahip olup da kaybettikleri..İstek ve sahiplik kelimelerinin, dayanılmaz ağırlığı içinde ezilmeye mahkumuz adeta, bu varoluş sarmalında…

Çayımı alıp balkona çıkıyorum, bir “aralık” olsun diye. D. geliyor yanıma ve diyor ki; geçen gün marketin önünde ön ayaklarından biri olmayan kediyi sevdim, nasıl da atladı kucağıma… D’nin gözlerinin içinde, (kucağıma, sen de sev beni kıvamında atlayacak ) bir kedi görüyorum, gülümsüyorum. Seviyorum onun bu hallerini…bir “aralık” görerek seviyorum…

İnsan, içinden bir şey verirse, o ufak ya da büyük olmaz, gerçek olurmuş.  İçeriden, taa derinden gelen o sevgiyi hissetmek konusunda, Tanrı hayvanlara daha mı cömert davranmış acaba? 

Ne de olsa yaşam karşısında, bir yanın kötürüm kalmışsa, nedeni;  

üzerine yapışmış, çekip , koparıp , atamadığın o tanıdık parmak izleridir… üşümesin dediğin hani, vaktiyle avuçlarında olan ellerin parmak izleri. Şaşkınlığın da, artık yabancılaşan, acımasızlaşan, öptüğün , kokladığın o parmaklara, o elleredir…Tek ve derin bir diş atılıp da çürümeye bırakılmış, elma kıvamında kalıvermişlik halidir bu …çürümeye hazır dişlenmiş bir elma…

Rüyamda babam ve çocukluğumdaki elma ağacımızı görüyorum o gece.. Bir “aralık” buluyorum, sabah uyanınca..Ve aklımdan bir “elma şekeri” olduğum düşüncesi geçiyor, ama çocukluk ağacımın elmasının, “elma şekeri”.

Yaşamda, seçimler, planlar yapılır, kararlar alınırken, zaman zaman araya bir görünmez el girerek temas ederken,  her şey düzensiz düzenliliğinin içinde öylece akıyor .. İnsan yamuluyor düşüyor, düzeliyor kalkıyor…oyunun sonuna kadar böyle devam ediyor bu, çocukluğun çizgi oyunu gibi… hop, hop, hooop!!!  Böyle bakınca , hayatın bütününde ne bir kurban var ne de bir suçlu..Oyun oynanmak için, fazla ciddiye alınca olmuyor…

Yani,

 Newton o elma ağacının altına oturdu, ben de elma şekeri oldum… O kadar…

Bir “aralık” buluyorum kendime, oksijen maskesine uzanıp çekiyorum.. hayır, insanın her istediği gerçekleşmeyecek bunu biliyorum, ama “her olanı” değil , “mümkün olanı” hayal edip çekiyorum oksijen maskesinden içime, çiğerlerime..bu kadarı da götürür beni varoluşun engellerinde…

 İnsan imkandır, ihtimaller denizinde… ihtimal varsa, imkan da vardır. 

“Nedir senin en acı veren deneyimin, 

Şarap ol, içmenin tadı acı geliyorsa.” diyor Rilke.. ve

Rilke’den esinle, 

"Nedir senin en acı veren deneyimin, 

Elma şekeri ol, çürük elma olmaktansa." diyorum, ben de..

YORUM YAZ
BU YAZI HAKKINDA YAPILAN YORUMLAR
Okur yorumları, kişilerin kendi görüşleridir. Bu yorumlardan sorumlu değildir.
YORUM YAZ
Şeyda Koç - Diğer Yazıları
Bütün Şeyda Koç Yazıları