Bir zen tapınağının arazisinde bulunan tarlaya, kabak ekmişler. Kabaklar
olgulaştığı sırada, birbirileriyle tartışmaya başlamışlar. Bir kargaşa
oluştuğunu fark eden, başrahip, olaya el koymak için tarlaya gitmiş.
Tarlada kabakların iki gruba bölündüklerini ve hararetle tartıştıklarını
görünce, “Hey kabaklar! Bir zen tapınağında kavga etmek de ne demek? “ diye
bağırmış. Sonra da onları sakinleştirmek için, tapınakta rahiplerin yaptığı
gibi, meditasyon oturuşuna getirmenin uygun olacağını düşünmüş ve “Hepiniz
ayaklarınızı kıvırın, sırtınız dik vaziyette oturun,” demiş. Bunu yapınca
kabaklar sakinleşmiş. Sonra Başrahip, “Herkes ellerini başının üstüne koysun,”
demiş.
Kabaklar ellerini başına koyunca, ellerine bir şey gelmiş. O anda kendilerinin
aynı kökene bağlı olduklarını anlamışlar. ‘Biz aslında bir kökenden geliyoruz,
sanki ayrıymışız gibi gruplara ayrılmışız, bu çok saçma. Biz biriz ve
ayrıymışız gibi kavga ediyoruz,’ diye hayıflanmışlar.
Bu hikayede olduğu gibi insanlar da bir kökenden geliyor. Hatta evrendeki tüm
canlı ve cansız varlıklar bir bütünü oluşturuyor ve insan da bütünün bir
parçası. Bugün bu görüşten öylesine uzaklaştık ki, böyle düşünenler
galiba sadece tapınaklarda kaldı.
Bir bütünün parçası olduğumuzu mantığa kabul ettirmek pek kolay değildir. Çünkü
mantık her zaman elle tutulur gözle görülür delil ister Biz, beş duyunun
algılayabildikleri şeylere elle tutulan, gözle görülen delil diyoruz. Beş duyu
dışında, kalbimizin hissettiklerine ne diyeceğiz? Telepati denilen şey nasıl
izah edilecektir. Şimdilerde sözü edilen ‘elektrik aldım, alamdım,’ diye
anlatılmaya çalışılan şey nedir? ‘Evrene mesaj gönderme,’ çabaları neyin
nesidir?
Bugün her insanın kafasından geçen düşüncelerin, bir duyguya dönüşerek, dışına
yansıdığı ve bunu diğer insanların hissettiği biliniyor. Bazı insanların
yanında olmaktan sıkıntı duymamız, bazı insanların yanında olmaktan hoşnut
olmamızın nendi budur.
Bir titreşim ile dışa yansıyan niyetimizi, diğer insanların hissediyor. Bu
durumu insanlar arasındaki kozmik bağlarla izah ediyorlar. Yani bir insanın
niyeti, diğerleri tarafından hissedilen bir titreşim yayıyor. İşte bu
nedenle, dünyayı değiştirmek isteyenin, önce kendisini değiştirmesi gerekiyor.
Bizler, bir bütün olduğumuzu unutup, kendimizi, ben, sen, o diye tanımlıyoruz.
Böylece bir birimizden ayrı olduğumuzu düşünüyoruz. O zaman bütünün hayrını
düşünmek yerine kendi çıkarımızın hesabını yapıyoruz. Kendi çıkarını düşünen
insanlar, sürekli diğerlerini tehdit eden titreşimler yayıyorlar. Günümüzdeki
yüksek korku ve endişenin nedeni buradan kaynaklanıyor.