Hindistan’ın bilge krallarından Raca Dhoj’un, mahiyetinde, dünyanın en büyük
şairlerinden biri olan Kalidas’ın da, olduğu otuz bilge bulunurmuş. Bir gün,
bir adam, kralın huzuruna çıkmış, “Kralım, ben otuz dili ana dilim gibi konuşabiliyorum.
Sizin mahiyetinizde otuz bilge var. İşte yanımda bin altın getirdim. Kim benim
ana dilimi bilirse, bu altınlar onundur. İddiaya girip bilemeyenden de bin
altın isterim,” demiş. Kral kabul etmiş. Her gün bir kişi adamın ana dilini
tahmin ediyor ama hiç biri, bir türlü bilemiyormuş.
Kral,
o zamana kadar sessiz kalan Kalidas’a , “Sen bir şairsin, şair kelimeleri çok
iyi bilir. Sen neden yarışmaya katılmıyorsun?” demiş. Olanları izlemeyi tercih
eden Kalidas, en sonunda yarışmaya katılmaya karar vermiş. Kral ve tüm bilgeler
toplanınca, adam huzura çağrılmış. Huzura gelirken bir merdivenden
çıkılıyormuş. Adam merdiveni çıkıp son basamağa ulaşınca, Kalidas adamı
kuvvelice aşağı doğru itmiş. Aşağı yuvarlanmaya başlayan adam, öfkeyle
Kalidas’a bir şeyler söylemiş. Kalidas, “İşte senin ana dilin bu!” demiş.
Çocuğa
anadili ile birlikte, nasıl ideal bir insan olacağı da öğretiliyor. İdeal insan
dediğiniz, toplumun beğeneceği bir gibi olmak. Buna uygun olarak, çocuğa;
korkularını, aç gözlülüğünü, öfkesini, bencilliğini, cinsel iştahını gizlemesi
gerektiği, neye güleceğini, hatta nasıl güleceğini, neyi ayıplayacağı,
nelere hassasiyet göstereceğini öğretiyorlar. Kısacası neyi nasıl algılayacağı,
hangi etkilere hangi tepkileri vereceği, bir bir öğretiliyor. Böylece çocuğa
bir kişilik giydirilmiş oluyor.
Toplum
tarafından giydirilen bu kişiliğe göre yaşayan birey, kendi doğal halini bir
kenara bırakarak kendisine öğretilen ideal kişi gibi görünmeye gayret
ediyor. Öfkelendiğinde, öfkesini bastırıyor, aç gözlü olduğunda bunu
gizliyor, kıskançlığını belli etmiyor, korkusunu dile getiremiyor vb. Kişi
ideal insan gibi görünmek için asıl içinden geçeni gizliyor yani iki yüzü
davranıyor. Oysa hırs, öfke, şehvet, üzüntü, kıskançlık, açgözlülük insana has,
masum duygulardır. Kötü olan bu duyguların etkisiyle başkalarına zarar
vermektir.
İdeal
insan rolünü oynayan kişi, kiminle karşılaşsa, içinden geldiği davranmak yerine
o kişinin beğenisine uygun davranmak durumunda kalıyor. Sanki kendisi uzaktan
kumanda edilen bir cihaz ama kumandası başkalarının ellerinde. Bu duruma
halk arasında, ‘Davul kendi boynunda, tokmak başkalarının elinde,’
derler.
Böyle
bir insan duygularını bastırmayı başardığı sürece kendini ideal insan olarak
gösterebilir. Eğer kontrolünü kaybedecek kadar öfkelenirse, işte o zaman
hikayedeki gibi ideal insan gider ve foyası meydana çıkar.
İdeal
olmak uğruna doğasından vazgeçenler, duygularını bastırarak yok edemiyorlar.
Bastırılan duygular insanı huzursuz, mutsuz, hasta ediyor. Kişinin ideal uğruna
yaptıklarının kendine hayrı olmadığı gibi, ikiyüzlü davrandıklarını herkes
gördüğü için kimseye de yaranamıyorlar.