Hukukun üstün olduğu ülkeler yasalarla yönetiliyor. Yasalara uymayanlar suç işlemiş oluyorlar. Suç işleyenler yakalanırsa yasanın öngördüğü cezayı alıyorlar. Suç işleyenin ceza alması, dışarıdan geldiği için buna dışsal ceza deniyor.
Kimsenin görmediği yerde suç işleyenler, ahlaksızlık yapanlar; suçluluk duyar veya vicdan azabı çekerlerse, bunlar içten geldiği için buna da içsel ceza deniyor.
Dışsal cezada kişi bir suç işlemiş ve ceza almıştır. Böylece işlediği suçun bedelini ödemiş, alacak verecek kalmamış, mevzu kapanmıştır.
İçsel cezada işler çok karmaşıktır. Arzuları insanı rahat bırakmaz. İşin hazin tarafı toplumsal kuralların esas amacı arzuyu denetim altına almaktır, yoksa güçlüler arzu da sınır tanımazlardı. Arzuları ile kurallar arasında sıkışanlar bu engeli aşmak isterler. Bunun en bilinen yolu, yasakları yakalanmadan, gizlice yapmaktır. Hani, ‘Karda yürüyüp izini belli etmeyeceksin,’ derler ya o hesap. Bu çakallık yönetenlerin de aklına gelmiş, herkesin başına bir jandarma dikemeyecekleri için, insanların içine bir yargıç yerleştirmişler. Bu yargıca biz suçluluk duygusu ve vicdan diyoruz. Yargıcın elinde aile ve toplumun koyduğu sınırları belirleyen bir kırmızı kitabı var. Kişinin aklından geçen her düşünceyi, eylemi inceliyor, kırmızı kitaba bakıyor. Kişi toplumsal birliği bozacak bir şey düşünür düşünmez hemen içeriden ‘sakın ha!’ diye uyarıyor. Bu uyarıya kulağını tıkamanın bedeli suçluluk duygusu oluyor. Geleneklere, göreneklere, genel kanılara aykırı düşünürse bu kez yargıç daha yüksek perdeden uyarıyor. Bu uyarıya uymamanın bedeli ise vicdan azabıdır.
Kırmızı kitabın içeriğini yaşanan coğrafya ve aile belirliyor. Bu yüzden her insanın kırmızı kitabı farklı. Bu fark herkesi kendine münhasır kılıyor.
Bu kırmızı kitabın içeriği değişebilir mi?
Eğer insan kırmızı kitabını değişmez hatta değiştirilmesi teklif bile edilemez görüyorsa ona koşulsuz itaat eder. Çünkü o kitapta yazılanları kaderi, alın yazısı gibi görür. Bu itaatin bedeli çok ağır olur ama o bunun kırmızı kitaba koşulsuz itaatten kaynaklandığının farkına varamaz. Ömrü boyunca yaşadıklarından şikayet eder, başkalarını suçlar.
Bir insan hiç kimseye söyleyemeyeceği suç işlediğine inanır ya da inandırılırsa, dayanılmaz suçluluk duygusu yaşar. Bu duygudan kurtulmak için her türlü bedeli ödemeye razı olsalar bile işin içinden çıkamayabilirler. Zaten bazı hesaplar ölümden sonrasına bile sarkıyor. Bunlar ömür boyu suçluluk duygusu, vicdan azabı ile yaşıyorlar. Ruhen dingin olamadıkları için bedenleri de hasta oluyor.
Kırmızı kitapta yazanlar inançlarıdır. İnançlar sorgulanırsa kırmızı kitabın içeriği esnetilebilir, değiştirilebilir. Bunu yapabilenler vara yoğa suçluluk duygusu ve vicdan azabı çekmekten kurtulurlar.