Dünyada doğruyu bilmeyen bir fert gördünüz mü bilmiyorum. Sokrat gibi ‘Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir’ diyebilecek irfan sahipleri hariç ben görmedim. Üstelik doğruyu bildiğinden emin olanlar, kendini haklı bir konuma koyduğu için, haklı olmayan bir fert de görmedim.
Herkesin bir doğrusu varsa, galiba tek doğru yok!
O zaman ben doğruyu biliyorum diyen ne demiş oluyor?
Sanırım; ‘Ben bana öğretilenleri doğru kabul ediyorum. Daha doğrusu bana öğretilenlere dayanarak hayatı tanıyorum, tanımlıyorum, onlardan şüphe edersem dayanaksız kalırım’ demiş oluyor. Dayanaksız kalmak, yok olma tehdididir. Bu yüzden büyük çoğunluk kendine öğretilen doğrulara tutunurlar.
Doğrularına tutunarak yaşamak kişiye kendini güvende hissettirir. İdeolojiler bu insanlara istediklerini vermeyi vaat ederler. Verirler ama karşılığında yüzde yüz itaat isterler. Onların amacı, değirmenine su taşıyacak eleman bulmak, düzenlerini korumaktır. Bunun sürebilmesi, itaate bağlı olduğundan farklı düşünceyi isyan sayarlar. İtaati korumak için isyan edeni en ağır şekilde cezalandırırlar.
İnsan için güvende olmak en temel istek olduğundan çoğunluk ideolojisinin doğrularını sorgulamaktan kaçınır. Ne kadar kaçınırsa kaçınsın kendine benzemeyenlerle karşılaşınca şaşırır. Birazcık şüphelenir. Bu şüphe onları tedirgin eder. İdeolojisine daha sıkı sarılarak bu tedirginliği savuşturur.
İdeolojiler, mensuplarını bir zihin kalıbına sokarlar. Bu zihin kalıbından yüzde bir bile kuşku duyanın, ‘Benim yaptığım doğrumu?’ diye soranın, kalıbını kırma ihtimali çok yüksektir. Bu soru onu araştırmaya yöneltir.
Araştıran en başta; evrende milyarlarca galaksiden birindeki bir gezegende yaşadığımızı, güneşin bir hidrojen yığını iken bir gün alev aldığını, orada oluşan ısının ve ışığın yansıması ile dünyada yaşamın başladığını, bütün canlıların karbon atomlarından oluşan organik bir varlık olduğunu, neticede tüm canlıların kökeninin ortak olduğunu, yaşamı sona eren canlının yine karbon atomlarına dönüşeceğini, ilk canlıdan evrim geçirerek insan olduğumuzu, insanların güç talebinden dolayı ideolojilerin doğduğunu, her ideolojinin gücünü korumak ve büyümek için mürit devşirmeye çalıştığını, bu amaç için kurşun askerler yetiştirdiğini anlardı.
Bunu anlayınca bir zihin kalıbına bağlı olmanın zavallılığını fark ederdi. Belki şimdiye kadar kurşun asker gibi yaşadığına hayıflanır ama doğruyu bulmaya ve yapmaya büyük bir adım atmış olurdu.