İnsanın çok güçlü dürtüleri vardır. Bunların başında arzu ve öfke gelir. Arzuların başında iştah ve şehvet vardır. Acıkan, şehvet duyan en kısa zamanda doymak ister. Buna mani olan duruma, olaya, kişiye öfkelenir. Bu bir canlı refleksidir ve insanın en ilkel yanıdır.
Arzuyu doyurma isteği masumdur, ölçüsü tartışmalıdır.
Ölçüyü belirleyen güvenlik ihtiyacıdır. Bu duygunun temelleri çocuklukta atılır. Eğer çocuk sevilir, sayılır, kabul görürse dünyanın güvenilir bir yer olduğuna inanır. Aksine bu dönemde örselenmişse güven duygusu zedelenir. Zedelenmenin derecesine göre güven eksikliği yaşar. Çok zedelenenlerin güven duygusu bir türlü doyuma ulaşamaz.
Güven eksikliği duyanlar, bunu tamamlamak isterler. Genel kanı bu eksiğin güçle tamamlanacağı yönündedir. Güçlü olursam hem gücümle her sorunu hallederim hem de herkes beni sever diye hesap edilir. Bunlar; ‘Güce ulaşmak için şeytanla el sıkışmak gerektiğini’ hemen öğrenirler. Açgözlü ve hırslı olmadan bu yolda yürünemeyeceğini anlarlar. Daima kazanmak, rakiplerini galebe çalmak gerektiğini bilirler. Bu duygularla hareket eder; ahlak, erdem, vefa, insanlık gibi kavramları tanımazlar. Dünyaları kazansalar güven eksikliğini gidermez, daha fazlasını istedikleri için doyumsuz olurlar.
Güçlü olmak elbette yoksulluğa göre daha çok güven tesis eder. Acaba ne kadar güç elde edilirse tam güven tesis edilmiş olur? Eğer bunun bir ölçüsü olsaydı kazananlar bir yerde dururlardı. Galiba bu yoldan tam güven tesis edilemiyor, yoksa bu yol doru yol değil mi?
Güvensizlik örselenmiş çocukluktan kaynaklanıyorsa şifası da oradadır. Bir türlü kapanmayan boşluk hissinin, güven eksikliğinden kaynaklandığı bilinir ve kabul edilirse, şifa için önemli bir adım atılmış olur. Böylece doğru teşhis konulmuş olur. Teşhis doğru oldu mu, şifa bulunur.
C.G.Jung: ‘Dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanır’ demiş. Gözlerimiz dışa bakar, zihnimiz gördüklerini duyduklarını yorumlar. İçimizde her ne oluyorsa bu yorum sayesinde oluyor. İçe bakmak yorumlayan yanımızı yani zihni; kültürel ürün olmaktan, ikinci el, şablon bilgilerden, sığ, dogma, ezber, yapılardan kurtarmaktır. Buna sorgulamak deniyor.
Sorgulayanlar derinleştikçe dinginleşir. Dinginleştikçe sürekli vesvese, kaygı, korku, dolayısıyla güvensizlik üreten zihin sesi azalır. Tamamen susar mı, yaşadığımız sürece bu mümkün olamaz. İyi ki de susmaz, zira hafif kaygı yaşam amacının ta kendisidir.