Ruh halimiz sık sık değişir. İçimizin daima coşkun olmasını talep ederiz. Bunun mümkün olmadığını, olmayacağını yaşadıkça tecrübe ederiz. İnsan bazen coşkun, bazen çökkün olur.
İçi coşan; ‘Sevinçten deliye döner, o anda havalara uçar, kalbi heyecanla çarpar, içi içine sığmaz, içi kıpır kıpır olur, karnında kelebekler uçuşur vb.’ Çökkün olanın; ‘İçi daralır, darlanır, içi sıkılır, bunalır, evlere sığamaz, kalbinin balyozla ezildiğini hisseder.’
Ruh halimizin değişmesinin sebebi ne? Bunun sorumlusu kim? Bu mekanizma nasıl işliyor?
Ruh halimizi değiştiren şey aslında hormonlarımız. Hormonlar tetikleyen ise düşünceler. Şöyle ki; kişi olan biteni beş duyusu (Görme, duyma, dokunma, tatma, koklama) ile algılar. Algıladığı şeyi bilincinde tartar, değerlendirir. Her canlı gibi insanın da ilk amacı canını korumaktır. Bu yüzden her daim ilk önce hayati tehdidi araştırır. Duylardan aldığı bilgileri değerlendiren bilinç, hayati bir tehdit olup olmadığına karar verir.
Bilinç hayati bir tehdit var kararını verdiğinde; beyin vücudu alarma geçirmek için derhal kortüzol (Stres hormonu) salgılar. Yani bilinçte oluşan karar kimyasal bir etki başlatmıştır. Hayati tehdit algısı korku kaynağıdır. Korku varsa gerginlik vardır, kişi olumsuz diye tanımlanan tüm duyguları yaşar. Bunun aksine bilinç hayati tehlike yok, her şey yolunda diye karar verirse bu kez beyin serotonin(Mutluluk hormonu) salgılar. Bu hormon kişiyi gevşetir, keyifli, huzurlu hissettirir.
Anlaşılan o ki; bilinç hayati tehlike var derse korku ve olumsuz duygular, yok derse olumlu duygular hissediyoruz. Ruh halimizi bilinç yönettiğine göre duygularımızı bilinçle yönetebiliriz. Korkunun ana kaynağı ölüm korkusudur. Bilinçli olanlar bu korkuyu kabullenmeye çalışırken, daha az bilinçli olanlar, bundan kaçmaya, yok saymaya, unutmaya çalışırlar. Kabullenmek isteyenler, konuyu anlamaya, araştırmaya, analiz etmeye çalışırlar.
Araştıranlar en önemli hayati tehdit kaynağının doğa ve toplum olduğunu göreceklerdir. Doğa koşullarından korunmak için alınan bütün tedbirler afetler karşısında çaresizdir. Toplum da kendine boyun eğmeyenlere, asilere yaşama şansı tanımaz. İnsan doğanın ve toplumun gücü karşısında çaresiz olduğunu içten içe bilir. Bunu bilmek çaresizlik ve belirsizlik doğurur. Bu hisler çok yakıcı ve ıstırap vericidir.
Olumsuz ruh halini daha az yaşamanın ve bundan daha az etkilenmenin iki yolu vardır. Birincisi bilinç seviyesini yükseltmek, ikincisi ölüm korkusunu düşünmekten kaçınmak için oyalayıcılara sığınmak. Bilinç seviyesi yükseldikçe olan biteni daha derinden anladıkça korku azalır. Zaten sevgi; korkunun yokluğudur.