İnsan aklına göre mi davranır yoksa duygularına göre mi? Aklına göre davranma potansiyeli vardır ama duygularına göre davranır. Zaten Freud’da “İnsan özü gereği irrasyonel bir varlıktır” demiştir. Bu öyle midir, değil midir, gelin birlikte bakalım.
Her toplumun bir ideal yurttaş modeli vardır. İdeal yurttaş denilen şey; ‘Sürü olmaya eğilimli olmak!’ Doğan çocuklar bu amaç için koşullu eğitime tabi tutulurlar. Koşul öyle az buz bir koşul değildir. Çocuğa açık veya örtük biçimde; ‘Sevilmek istiyorsan ideal yurttaş gibi olacaksın,’ denir. Çocuk için sevilmek hayatta kalmak, sevilmemek ölüm tehdidi anlamına gelir. Koşullu sevgi çocukta sevgi ve güven eksikliğine, ezikliğe yol açar. Sevgi ve güven eksikliğini gidermek için mecburen ideal yurttaş olmak zorunda kalır.
Toplum; ‘İdeal yurttaş’ gibi olabilenler, olamayanlar ve bunu talep etmeyenlerden oluşur. Olabilenler tam da o imajla algılanmak isterler, diğerleri öyle görünmenin hesabını yaparlar. İdeal yurttaş olduğunu düşünenler, bunun ödülü olarak; herkesin kendilerine aferin demesini beklerler. Bu aferin beklentisine, ‘duygusal yatırım’ diyorlar. Artık onun için toplumsal imajı en büyük hazinesidir. Bu konuda çok hassas oldukları için imajlarının zedelenmesinden çok incinirler. İncinirlerse imajını korumak, yarasını sarmak için tepki verirler, saldırırlar.
Toplumun idealize ettiği kişiye benzemekten başka bir seçeneği olmayan kişinin, bunun için aferin beklemesi akıllıca mıdır? Kültürel doğanın bir ürünü olma sığlığını bir matah kabul etmenin akılla ilgisi olur mu? İmajının zedelenmesi ile alt üst olmak aklın alacağı bir şey mi? Görünen nice çatışmaların sebebi bu değil mi?
Akıl hastalarının, ağır hastaların akıllıca davranmalarını bekleyemeyiz. Ülkesine, memleketine, ideolojisine, tuttuğu takıma, cemaatine vb. ne aidiyet hissedenler de buraya duygusal yatırım yapıyorlar. Karşı mahalleden birinin basit bir eleştirisine, izana sığmayacak bir genellemesine sinirlenmek, büyük tepki vermek akıllı adam işi mi?
Duygular ayağa kalktığında akıl baştan gider. Duygular düşüncenin önünde engeldir. Aklı rehber alanlar; örselenmiş olmak sevgi ve güven eksikliğine, ezikliğe yol açtığını öğrenirler. Duygusallığın buradan kaynaklandığını kabul ederler. Bu kabul o kişiyi eninde sonunda şifaya kavuşturur. Şifaya kavuştukça duygusallık azalır ver gün gün aklın rehberliğine yaklaşırlar.