Kızgınlık ile zedelenmek arasında özel bir fark vardır.
Kızgınlık, kişinin tehdit algılaması, yoksun bırakılması, engellenmesiyle ortaya çıkan duygudur.
Zedelenmek, kendi halini ahvalini anladığını varsaydığı bir yakınından beklediğini bulamamaktır. Zedelenen kişi kızgın değildir kırılmış, incinmiş, gücenmiş, hüzünlenmiştir. İncinen acısını söylemek ister ama boğazı düğümlenir konuşamaz, söylese bile sesi hüzünlü olur, yüzü düşer, gözlerinin feri söner. ‘Bunu senden hiç beklemezdim’ diyen sessiz çığlığı gönülleri sızlatır.
Bazıları isteğinin geri çevrilmesini, kendinin reddedilmesi olarak görürler. Bu yüzden bunlar için incinme yok olmakla eşdeğerdir. Çok derinden incindikleri için isteğinin makul ve mümkün olmadığına asla ikna olmazlar.
Toplumumuzda incindim demek, hanım evladı gibi göründüğü için çoğunluk incindim demekten kaçınır. Oysa kızgınlık; delikanlı, cesur, kahraman, yani değerli gibi görünüm verdiği için daha kabul görür. Tam da bu yüzden olsa gerek hem incinmeyi hem kızgınlığı öfke ile gösteriyoruz. Hal böyle olunca kimse yumuşak, pısırık, korkak, değersiz görünmemek için birbirine atar yapıyor.
Bunun asıl nedeni; doğunun toplum gelenekleri ve görenekleri çocukları pek adam yerine koymamasıdır. Bu konuda çoğunluk ağır yaralı olduğundan, ‘değersizlik duygusu’ en hassas ortak noktamızdır. Herkes her an adam yerine konulup konulmadığını, küçümsenip küçümsenmediğini ölçüyor. Geçtim aleni küçümsemeyi, bir ima, hatta yanlış anlamada bile şiddetli tepki veriyorlar.
Kızgınlıkla verilen tepki karşı tarafı suçluyor, yargılıyor ve tehdit ediyor. Zaten karşı taraf da aynı yerden yaralı olduğu için çabuk ateşleniyor. Bu tehdidi savmak için öfkeyle karşı saldırıya geçiyor. Kendini koruma derdine düşen taraflar öfkeyle iletişim köprülerini yıkıyorlar.
Gerçek bir tehdit karşısında öfkelenmeyi olağan saymak gerekir. Ancak hiç olmazsa incinme kızgınlıkla ifade edilmemeli. Eğer bu şık bir şekilde ifade edilirse karşı tarafı durup düşünmeye sevk edebilir. Bu olursa onu vicdanıyla buluşmaya davet etmiş oluruz. Bu yaklaşımda asıl amaç ceza vermek olmadığı için bu daha büyük bir ceza olur.
Gerçekte hiç kimse kızmak ve zedelenmek istemiyor. Her şey yolunda gitsin, herkes üstüne düşeni yapsın, hakkına razı olsun istiyor. Tabii bunun bir ütopya olduğunu unutuyor. Tüm duygular insanlar içindir. Acıtan duygular öğretici, olgunlaştırıcıdır. Ayrıca bu duyguları yaşamayanlar, coşturan duyguların kıymetini bilemezler.