İnsanlar yeni karşılaştıkları birini tanımaya, tanımlamaya çalışırlar. Zira tanımadığı biriyle ne yapacağını bilemez. Bu tedirgin edici belirsizlikten kurtulmak için onun neyin nesi olduğunu bilmek, çerçevelemek ister.
Yeni tanıştığını çerçevelemek için önce onun hakkında bilgi toplar. Toplanan bilgiler yeterli değilse, dolduramadığı boşlukları o insanla ilgisi olmayan, kendi yansıtmaları ile doldurur. Şöyle ki; ‘Alemi nasıl bilirsin, kendim gibi’ misali, boşlukları kendini anladığı biçimde doldurur. Böylece boşlukları varsayımlarla, tahminlerle acilen doldurup çerçevelemiş olur. Çerçevelediği zaman ona nasıl davranacağına karar vermiş, onu zararsız hale getirmiş olur.
İnsanlar tanıma esansında ilk önce; bu kişi benden aşağıda mı, yukarıda mı değerlendirmesi yaparlar. Kişinin kendinden aşağıda olduğuna karar verirlerse, anlama ve tanımaya pek gerek görmezler. Bu karara göre karşısındakini açık ya da örtük biçimde yok sayarlar. Karşısındaki kendinden üstün ise onun pek üstünde durmaz, ulaşılmaz büyüklükte görürse, başından lanetleyerek kendini küçümsenmekten korumaya çalışırlar.
Tanıma girişimini böyle özetlersek iki sorunumuz olmuş olur!
Birincisi, toplanan bilgilere göre tanımaya çalışırken aradaki boşlukları doldurma yöntemi pek sağlıklı değildir. Herkes kendi kapasitesine göre değerlendirme yaptığına göre bir ihtimal kapasite zayıftır, bir ihtimal bilgi eksiktir. Carl Gustav Jung: “Kendimizde olmayanı göremeyiz” demiş. Yani insan kendini ne kadar bilirse karşısındakini o kadar bilir. Çoğunluk kendini kabaca tanımlamayı ve buna inanmayı tercih eder. Kendini mercek altına alıp ben iyi ve kötü yanlarımı görmek istiyorum diyebilen babayiğit enderdir. Bu yüzden kendini gerçek anlamda tanıyan belki milyonda biridir. Hal böyle olunca bir insanı doğru tanımak pek mümkün değildir.
İkincisi; ben onu tanıdım diyen bunu genellikle nihai karar olarak görür. Nihai karar vermek, karşınızdaki kişiyi yaşayan bir süreçten dondurulmuş bir duruma indirgemiş olmak demektir. Neticede insanın zamanla değişme ihtimalini gözden kaçırılmış, karşılıklı olarak kapılar kapanmış olur. İnsan istemese de yaşadıkları ile değişir.
İnsanı tanımanın kolay olmadığını bilenler, ‘İnsanın içini kimse bilemez’ derler.