İnsanlara, ‘Ne istediğini biliyor musun?’ diye sorulsa, çoğunluk bu soruyu komik bulur. Onun yerine, ‘İsteklerinin ne kadarı gerçekten senin isteğin?’ diye sorulsa nasıl olurdu? Çoğu en azından şaşırır, hayrete düşerdi herhalde. İnsanların yüzde kaçı kendi içinden geldiği gibi yaşıyor? Örneğin giysilerini, saç modelini, mobilyalarını seçerken neye göre seçiyor? Büyüğe, küçüğe, komşuya nasıl davranacağını kendisi mi seçiyor yoksa kendine öğretileni mi yapıyor?
Hepimiz biliyoruz ki üstümüzde bir mahalle baskısı var. Sanki karşımızda bir denetleme kurulu varmış gibi hissediyoruz. Sıradan insanlar bu baskı yüzünden sadece kendinden bekleneni yapmayı yeğliyorlar. Bunu o kadar o kadar içselleştirmişler ki, denetleme kurulunu düşünerek yaptıkları seçimleri özgür iradeleri ile yapmış sanıyorlar. Kendilerinin yapamadıklarını gerçek aydınların ve sanatçıların yaptıklarını görünce kendi acizliğinin farkına varıyorlar. Acizliği içini yakınca, kendi yerine karşıdakini suçluyorlar.
Kendi seçimlerini özgürce yapamayanlar özgür olamazlar. Bunlar olsalar olsalar sistemin yandan çarklısı, yaşayan ölü olurlar. Dışlanma korkusu ve onaylanma ihtiyacı yüzünden başkalarını memnun etmeye çalışan robotlara dönüşürler. Gün gelip arkalarına baktıklarında başkalarının senaryosunu yazıp yönettiği bir hayat yaşadıklarını görecek eyvah diyeceklerdir.
Kendinden bekleneni vermek adına toplum içinde erimek! Düşünürsek bu durum neredeyse intihara eşdeğerdir. Zaten sorun buradadır, düşünen biri buna izin veremez. Düşünen biri neye dayandığını, değerlerini, neye önem verdiğini, kendine ne yaptığını, neye direnç gösterdiğini sürekli gözden geçirir. ‘Bildiğim cehennem, bilmediğim cennetten iyidir,’ diyerek cehenneme razı olamaz.
Düşünmek için öncelikle toplumdan ayrışmak, bireyselleşmek gerekir. Bunlar toplum gözünde isyan gibi görünür. Asi olamayan, isyanı göze alamayan bu yola çıkamaz.
Bu yol düşünmenin, kendi seçimlerini kendim yapacağım diyenlerin yoludur. Özgürleşme, tercihlerini kendi hayallerinden yana kullanma yoludur. Hayatının senaristi ve yönetmeni olmayı talep etme yoludur. Seyirci koltuğundan kalkıp sahneye çıkma yoludur. Hayatının anlamını bulma isteğinin yoludur. Sıradanlıktan sıra dışı olmaya cüret etme yoludur. Toplumsal normların sınırlarında yaşamaktan, sıyrılma yoludur. Bu yolu tercih edenler ender olduğu için yol, iz bulması zor, hata yapma ihtimali çok olan bir yoldur. Hata yamayı, yalnız kalmayı, zaman zaman dışlanmayı göze alma yoludur.
Yolun sonu özgürlüktür. Özgür olmayanlar sevmeyi bilmezler, karşılıksız sevemezler.