‘Ben evrenin bir parçasıyım diyebilen kaç kişi tanıyorsunuz? Evrendeki sonsuz sayıda gezegenlerden birinde, milyarlarca hemcinsinden biri olarak yaşayan insan, nasıl oluyor da kendini ondan ayrı görüyor? Bunun nereden kaynaklandığını irdeleyelim:
Bebek ilk iki ay kendisini annesi ile bir sanır. Zamanla önce annesinin sonra babasının ayrı olduğunu, daha sonra kendinin diğerlerinden farklı ve ayrı olduğunu öğrenir.
Çocuk bunları öğrenirken ailesi ona ilk ve öncelikli olarak hayatta kalması için güçlü olması gerektiğini öğretmeye çalışır. Bunu için kendinin ayrı bir birey olduğunu, kendini düşünmesi gerektiğini söyler. ‘Ne kadar güçlü olursan o kadar güvende olursun’ mesajını açık veya örtük biçimde sürekli hatırlatır. Güçlü olmayı kafaya koyanlar; ‘Ben bir yana dünya bir yana’ derler. Ailenin yaptığı her ne kadar çok haklı olsa bile ‘Hayatın her daim tehdit altında’ algısı yaratır. Tehdidi yaratan ise diğerleridir. Diğerlerini tehdit gören biri, onlarla bir olduğuna inanamaz.
Dış dünyada bunlar olurken bir de iç dünyada olanlar var. Toplum bir ‘ideal insan’ tanımı yapıyor. Bu tanıma uyanlara saygı gösteriyor, sahip çıkıyor, uymayanları dışlıyor. Dışlanmak bir bakıma ölüm tehdidi olduğu için herkes uymaya çalışıyor. Uyamadığı yerlerde ideal insan kılığına giriyor. Yani dışlanma korkusu yüzünden sahte bir benlik ediniyor. Böylece bir gerçek benliği bir de sahte benliği olmuş oluyor. Birini memnun etse ötekine yaranamıyor. Başkalarının da icap ettiğinde ideal insan kılığına girdiğini, samimi olmadıklarını görüyor. Hemen herkesin zaman zaman sahte davrandığı görenler, kime güveneceklerini bilemiyorlar. ‘Etrafımda güveneceğim kimse yok’ hissiyatı içindeki biri, onlarla bir olduğuna nasıl inanır?
Bir gün öleceğini bilen insanoğlu bunun korkusu ile nasıl başa çıkacağını bir türlü bilemiyor. Güçlü olmanın buna çare olacağını sanıyor. Oysa Hindistan’da ölümsüzlük arayan dünya fatihi Büyük İskender otuz iki yaşında ölmüş. Bir görüşe göre ölümsüzlük olsa kimse hiçbir şey yapmaz, hiç bir şeyin tadı, anlamı olmazdı. Hal böyleyken ölümü kabul edememek insana çok pahalıya mal oluyor.
Kendini güçlü sanan insanoğlu, bazı bakımlardan çok zavallıdır. Örneğin deprem, tsunami gibi doğal afetlerde, kazalarda, savaşlarda çaresizdir. Gözü belli dalga boyundaki ışığı görebilir, kulağı belli frekansları işitebilir, aklı belli bir sınırın ötesini kavrayamaz. İlişkileri umduğu gibi gitmezse büyük acılar yaşar, hasta olur.
Gen yapısı karıncaya, domuza, kertenkeleye çok yakın olan insan, evrenin bir parçasıdır, buna hiç kuşku yok. Ölüm kaygısı ve toplumun ortak kanaatleri bu bilginin üzerini örtmüş. Belki gün gelir üzeri örtülmüş bu bilgiyi hatırlayacak olgunluğa erişiriz.