Her insan kendine ait sandığı doğruları ve erdemlerine göre yaşar. Oysa doğrular ve erdemler koşullarla, üç ayrı güç tarafından tehditle öğretilir. Birincisi; aile benim istediğim gibi olursan seni severim koşulu ile çocuğa kendi bildiklerini öğretir. İkincisi, toplum benim onayladığım biri olmazsan dışlanırsın tehdidi ile öğretir. Üçüncüsü, günün kültürel iktidarı, eğer bunlara uymazsan yeterince iyi olamazsın örtülü tehdidi ile öğretir.
Bu üç etkileyici güç, belirledikleri doğruları ve erdemleri zihinlere yüklüyor. Böylece sınırlar çizilmiş ve zihinler bir kalıba girmiş oluyor.
Zihne yerleşen kalıpların dışına çıkanlar yani yapılması gerekeni yapmayanlar veya yapılmaması gerekeni yapanlar suç işlemiş, hata yapmış, ayıp etmiş, günah işlemiş oluyorlar. Bunu yapan kişi sınırı aştığını veya birine zarar verdiğini düşünerek suçluluk duyuyor.
Suçluluk duyan kişi kendine kızar, kendine olan sevgisi saygısı azalır ve utanç duyar. İtibarını kaybetme, dışlanma korkusu yaşar. Hatta çoğu insan hastalığını bile işlediği bir suçun cezası olarak görür. Bu yüzden suçluluk duygusu adeta ruhu felç eden bir duygudur, çok yıpratıcıdır. Dayanılır bir şey değildir. İnsanlar bundan kurtulmak için ağır bedeller ödemeye hazırdır. Uzun yıllar sonra suçunu itiraf ederlerin amacı yaşadığı amansız suçluluk duygusundan kurtulmaktır.
Suçluluk duygusundan kurtulmanın en kolay yollarından biri suçunu itiraf edip tövbe etmektir. Tövbe eden masumiyete ulaşır. Bilindiği gibi masumiyet bebeklere yakıştırılır çünkü onlarda düşünce yoktur. Düşüncenin olmadığı yerde hinlik olmadığından suç yoktur.
Tövbe ile tatmin olamayanlar ne yapsın?
Suçluluk duygusu insanın doğasında yoktur. Toplum ve iktidar birlik ve düzen sağlamak için, bir olması gerekenler listesi hazırlar. Bu listeye fertlerin uymasını sağlamak için insanların zihnine adeta bir yargıç yerleştirir. Bu yargıç yapılan her davranışı ‘olması gerekenler listesine’ göre değerlendirir. Yapılanın doğru ya da olduğuna hükmeder. Yapılana yanlış derse kişi suçluluk duyar. Bu yargıç iç ses olarak hiç durmadan konuşur durur. Çoğunluk toplumun fertleri denetlemek için yerleştirdiği bu yargıcı vicdan sanır.
Toplumun amacı fertleri güncel kurallara uydurmaktır. Bunu böyle görenler aklın rehberliğinde olması gerekenler listesini tekrar tekrar gözden geçirip eskimiş, abartılı, gereksiz olanları elerler. Bu sayede hem toplumla uyumlu olurlar hem de vara yoğa suçluluk duymazlar.