İnsanların zihnine pek çok soru gelir. Örneğin; ‘Bu dünyaya neden geldim? Nereden geldim nereye gidiyorum? Yaşamın bir anlamı var mı? Ölüm neden var? Ölümden sonra ne olacak? Olan neden oluyor, olmayan neden olmuyor? Vb.’
İnsan zihninde beliren ‘Neden’ sorusuna net bir yanıt bulamazsa belirsizliğe düşer. Belirsizlik ‘Nereye gidiyoruz?’ sorusunu gündeme getirir. Bu soruya yanıt bulamayanlar hiçliğe gittiğini düşünürler. Hiçliğe doğru gitmek güvenlik duygusunu derinden sarsar. Güvenlik duygusu sarsılan kişinin geleceğe inancı kaybolur. Bu kayıp büyük bir kaygı yaratır. Bu yüzden bilinç belirsizlikten nefret eder.
Belirsizlikten kurtulmak isteyenler, nerden geldik nereye gidiyoruz sorusuna ve diğer sorulara kendince ilişkilendirerek bir cevap bulur. Bir cevap bulursa bir sorumlu bulmuş ve soruyu bir sonuca bağlamış olur. Sonuca bağlamakla belirsizlik ortadan kalkar kişi rahatlar.
İnsan bilinci bu dünyayı açıklayamaz ve anlamlandıramaz. Bu yüzden insanlar zihnine gelen soruların cevapları konusunda ayrışıyorlar. Kimisi bu sorulara akla uygun kanıtlanabilir, bilimsel cevaplar arıyor. Kimisi zaten verilmiş olan hazır cevaplara razı oluyorlar. Bunlar aklını; Tanrı, devlet başkanı, komutan, cemaat lideri vb. gibi bir otoriteye teslim ediyorlar. Onun dediklerini hiç düşünmeden kabul ediyorlar. Örneğin kendini bir Tanrı’ya teslim edenler, olan biten her şeyi Tanrı’nın yaptığına inanıyor. Bunlar her ne kadar kendini telim etmiş olurlarsa olsunlar, şüphelerini tamamen gidermiyorlar. Böylece olan olmayan her şeyin bir yapanı olmuş oluyor. Bu durumda kişinin hiçbir sorumluluğu kalmıyor. En fazla olana maruz kalıyor, mağdur oluyor.
Akını bir otoriteye teslim etmediğini sananların da az ya da çok bir inancı olduğu kabul ediliyor. Bunların büyük bir kısmı bilime veya Tanrı’nın olmadığına inanıyorlar. Bunlar da şüphelerini tam anlamıyla gideremiyorlar. Çünkü zihne gelen tüm sorulara kanıtlanabilir bir cevap henüz bulunamıyor. Zaten zihnin hiçbir şeye yüzde yüz teslim olamıyor. Eğer şüphe bir tahrikle zihne üşüşürse kişi onu süratle bastırıyor. Bastırılan şüphe, bastırılan her şey gibi büyüyor.
Gördüğüm kadarıyla her insanın kendine özgü bir hayat denklemi var. Herkes kendi denklemine göre bir denge kurmuş ona uygun yaşayıp gidiyor.
Madem öyle, neden herkes kendi denklemine göre yaşasın diyemiyoruz? Neden çoğu kişi diğerini kendine benzetmeye çalışıyor? Çünkü kendine benzemeyen, bastırdığı şüpheyi gün yüzüne çıkarıyor. Şüphe yeniden belirsizlik hissini tetikliyor ve endişeye yol açıyor. Endişenin, bastırdığı şüpheden kaynaklandığının farkına varamayanlar kabahati farklı olanlarda arıyorlar. Bu yüzden farlılıklardan rahatsız oluyorlar.
Belirsizliğin kaçınılmaz olduğunu kavrayanlar bunu yok etmek için çabalayanlara daha hoşgörülü olabiliyorlar.