Tükenmişlik son zamanlarda dilimize giren bir kavram. Bazı ülkeler bunu hastalık sayıyorlar. Hasta bu durumunu tarif ederken çok yorgunum, hiç enerjim yok, sabah yataktan yorgun kalkıyorum diyor. Bunun nedeni olarak akıllara ilk önce bağışıklık sisteminin zayıflığı, kan, vitamin, mineral eksikliği geliyor. Bu şikayetle doktora gidenlere tahlil yapılıyor, bir kısmında bazı eksiklikler saptanıyor ve takviyeler veriliyor.
Takviyeler eksiği olanlara şifa sağlıyor, büyük çoğunlukta bir eksiklik saptanamıyor. Eksiklik saptanmayanların küçük bir kısmı bende mutlaka eksik bir şey var deyip ilave takviyelere yöneliyor, büyük bir kısmı da psikiyatriye gidiyor. Psikiyatriye gidenlerin yüzde yetmiş sekseninde depresyon tespit ediliyor. Psikiyatristler aslında bunların gerçek şikayetlerinin farkına varamadıklarını, kendilerini doğru ifade edemediklerini söylüyorlar. Çünkü bu hastalarda depresyonun en başta gelen belirtilerinden; isteksizlik, hiçbir şeyden zevk alamama tespit edilmiş.
Buradan anlıyoruz ki yorgunluk, tükenmişlik denilen şeyin altında yatan temel sebep çökkünlük, bir manada moralsizlik! Madem öyle nasıl moralli olacağız?
Tükenmişlik yaşayan insanlar incelendiğinde, bunların başarı odaklı idealist, başkalarını memnun etmeyi amaçlayan insanlar olduğu görülmüş. Bu zihin yapısındakiler kendini sürekli kıyaslar, kendi seviyesindekilerden daha başarısız olduğunu görürse hayıflanır, birilerini memnun edemediğinde üzülürler. Böyle bir insanın moralli olması mümkün mü?
İşin aslı zihindedir. Zihin; değişebilir, öğrenebilir, kandırılabilir, ikna edilebilir özelliktedir. Zihin amacı önüne konan hikayenin kahramanı olmaktır. Örneğin; önüne olimpiyat şampiyonluğu hikayesi konan kişi olimpiyat şampiyonu oluyorken, bir başkası başka bir hikaye ile intihar bombacısı olabilir. Yani zihin kendi bedeninin düşmanı, katili olabilir.
Zihnine güvenen on kere daha düşünmelidir. Oysa beden dürüsttür. İdeal bilmez, başkalarını memnun etmeye uğraşmaz, başarıyla ilgilenmez. Yorulduğunda yoruldum, acıktığında acıktım der. Haz etmediği ilişkilere tahammül etmez, sıkıldığını belli eder, istemediği tenlerde kaşınır, hoşlanmadığı ortamlarda uyuklar.
Zihin kim bilir kimlerin telkinleri, dayatmaları, eğitimleri ile bir ideale bağlanmıştır. Bağlandığı ideal uğruna bedene zalimce hükmeder, onun uyarılarına kulak asmaz. İdealiyle gerçekler arasındaki uçurumu göremez, olanı kabul edemez. Zihnin zorlamasıyla oluşan sorunlar bedende dolanır durur. Kişi kendini ifade edemezse, üstünü örtmeye çalışırsa bir gün örttüklerinin altında kalır.
Tükenmek istemeyenler, zihnini değil bedenini referans almalıdır. Beden kendini dinleyenleri sağlık ile ödüllendirir.