Bir toplantı esnasında bir adam Buda’ya çok ağır hakaretler etmiş. Buda adamı güler yüzle dinlemiş. Adam hakaret ettiği Buda’nın kendine gülümseyerek bakması karşısında utanarak oradan uzaklaşmış. Olanları hayretle izleyenler, Buda’ya bu hakaretler karşısında neden sessiz kaldığını sormuşlar.
Buda; “Bu adam bana bir hediye vermeye çalıştı, ben kabul etmedim.”
Hakaretle karşılaşıp sakin kalmak için Buda olmak gerekir. Peki, usta bunu nasıl yapabiliyor? Bunun ipuçlarını bulmaya çalışalım.
Mükemmel anne baba olamayacağı için hiç örselenmemiş, travma geçirmemiş, değersizlik, yetersizlik duygusu hissetmemiş, sevgi ve güven eksikliği duymamış bir insan evladının olabileceğine, ihtimal bile verilmiyor. Tabii ki bunun dereceleri var. Bu duyguları az hissedenlerin ruhları az, çok hissedenlerin çok yaralanıyor.
Yaralı bir ruhla yaşamak kolay değil. Karşımıza çıkanların kaba, kötü, yanlış, çirkin davranışları yarayı kaşıyor, depreştiriyor hatta kanatıyor. Bunu tecrübe edenler kabaca iki farklı tutum sergiliyorlar. Birincisi; yaralı bir ruha sahip olduğunun farkına varamayanlar. Bunlar hissettiği her olumsuz duygunun sebebi olarak başkasını görüyorlar. Böyle gördükleri için yarasını kaşıyanı suçlamak, ötekine yansıtmak, inkar etmek, akla uygun hale getirmek, yarasını kaşıyana hakaret etmek, vb. gibi savunma mekanizmaları kullanıyorlar. Bu sayede o anda hissettikleri değersizlik yetersizlik duygusunu savuşturuyorlar. Bu mekanizmayı erken yaşlarda öğreniyor, sonra bunu yaşam düsturu haline getiriyorlar. Yaralı bir ruhla, gocunarak, yarasını kaşınmaktan korumaya çabasıyla tedirgin bir hayat yaşıyorlar.
İkincisi; Yaralı bir ruha sahip olduğunun farkına varan ve yaralarını onarmak için çaba gösterenler. Bunlar bunun için önce yaraları ile yüzleşiyor, kabul ediyor, sonra daha esnek olmanın, olgunlaşmanın, kabını büyütmenin yollarını arıyorlar.
Yeteri olgunluğa ulaşanlar, hakaret eden bir kişiyi, aslında yarası kaşınmış birinin feryadı olarak göreceklerdir. Ağır yaralı ruhlara sahip olanlar; çok alıngan olurlar. Arkadaşlardan, dostlarından yakınlarından hak ettiği değeri görmediğini hissettiği anda dayanılmaz bir değersizlik ve yetersizlik duygusuna esir düşerler. O anda çılgına döner ve kendi yaşadıklarını, sebep olana yaşatmak isterler. Onu en zayıf yerinden vurmaktan kaçınmazlar. Eğer yaşadıklarını yaşatırsa, yani karşısındaki derdini satın alırsa rahatlarlar.
Hakarete uğrayan değersizlik, yetersizlik hissine kapılıyorsa kendi yarası kanamıştır. Kanayan yarasını sakinleştirmek için ne yazık ki hakaret edenin derdini satın alıp saldırıya geçer. E. Roosevelt, işin özetini söylemiş; “Kendi onayınız olmadan kimsenin sizi küçük görmeyeceğini bilin.” Olgunlaştıkça yaralar onarıldıkça Buda gibi, ‘O bana bir hediye vermek istedi’ ben kabul etmedim’ diyecek mertbeye ulaşılabilir.