İnsanlık tarihini kabaca üç döneme ayırıyorlar. Birincisi geleneksel dönem; ilk yerleşik düzene geçiş ve devam eden on iki bin yıl. Bu dönem kadim uygarlıklar diye adlandırılıyor. İkincisi modern dönem; on yedinci yüzyıl ile yirminci yüzyılı kapsayan üç- dört yüzyıllık dönem. Bu dönemde; modern hukuk, ekonomi, felsefe, reform, hümanizm gibi kavramların hayatımıza girdiği dönemdir. Üçüncüsü; post modern dönem, yirmi birinci yüzyıl sonrası, teknoloji dönemidir.
Geleneksel dönemde insanların tek kaygısı can güvenliği idi. Bu dönemde insanlara ‘Can güvenliğinizin olmasını istiyorsanız, yönetimin tesis ettiği düzene kayıtsız şartsız uyacaksınız. Sizlere layık görülen sınıfsal konumunuza itiraz etmeyeceksiniz, size verilen görevleri sorgulamadan yapacaksınız’ denildi. Yaşamda kalmak için atalarımız on iki bin yıl bu şekilde yaşadılar. Bu dönemde insanın hak ve özgürlükleri çok kısıtlanmıştı. Modern dönem ve post modern dönemde insanlar daha çok özgürlük ve bireysellik talep etmişler, bunları büyük mücadelelerle kazanmışlardır.
Bugün dünyada her ne kadar modern hatta post modern döneme geçmiş toplumlar olsa bile hala geleneksel dönemi sürdüren toplumlar da var. Hepimizin bildiği gibi batıya gittikçe modern, post modern dönem, doğuya gittikçe geleneksel dönem devam etmektedir. Özellikle geleneksel dönemde yaşayanlar daha doğduklarından itibaren can güvenliğinin tehlikede olduğu varsayımına göre yetiştiriliyorlar. Mevzu can güvenliği olunca akan sular duruyor. Yöneticiler bu gerekçeyle baskıcı, özgürlüğü kısıtlayıcı kararları kolayca alıyor, uyguluyorlar. Yine bu gerekçeyle aile ve toplum el ele verip çocuğun kendini topluma adamsını sağlıyorlar.
Geleneksel toplumlarda çocuklar topluma can güvenliği gerekçesiyle kurban ediliyor, modern ve post modern toplumlarda ise topluma uyumlu olması sağlanıyor. Görüldüğü gibi bir topluma doğan çocuk o toplumun kültürüne uyum sağlayacak standart biri haline getiriliyor. En nihayetinde çocuk kültürel bir ürün oluyor. İşte bu yüzden; ‘Kişinin ailesi onun kaderini belirler’ deniyor.
Kendinin kültürel bir ürün olduğunun farkına varmayanlar, insanın doğal halinin bu olduğunu sanıyorlar. Hatta bunu öyle abartıyorlar ki doğal yanlarını yadırgıyorlar. Kendilerinden beklenen standart kişi olmak ve öyle kalmak uğruna ölüyor, öldürüyorlar.
Kültürel bir ürün olduğunun farkına varabilenler, buradan doğal biri olmanın yolunu arıyorlar. İşte bu yola ‘Kişinin kendini keşif yolu’ deniyor.