İnsanlar sıklıkla hayal kırıklığı yaşarlar ve bundan şikayet ederler. Acaba bunu yaşayanlar gerçeklerden uzak hayaller mi kuruyor? Galiba öyle.
Bunun nedenlerine göz atacak olursak:
Birincisi; bulunduğu kültürün bir ürünü olarak yaşayanların hayalleri, toplumun beklentilerinden ibarettir. Kendinden bekleneni yapan bir robot gibi yaşayarak huzura kavuşabilmek, insanın biyolojisine ve psikolojisine uygun olmadığı için bu hayal gerçekçi değildir.
İkincisi; çevresinin yönlendirmesiyle geleceğini düzenleyenler. Amiyane bir tabirle gaza gelerek geleceğine yön verirler. Bunlar, gönlünün isteğine, kabiliyetine, potansiyeline bakmadan seçimler yaparlar. Tabii gerçekçi olmadığı için hayal kırıklığı kaçınılmazdır.
Üçüncüsü; insan ilişkilerinde yaşananlar. Bir insanı olduğu haliyle sevebilmek herkese nasip olmayacak çok üst bir mertebedir. Bu yüzden herkes diğerinden az ya da çok bir beklenti içindedir. Beklentinin olduğu ilişkide taraflar eninde sonunda hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Kadın erkek ilişkilerinde durum daha başkadır. Taraflar diğerinin gözünde kendini görürler. Eğer karşılıklı; ‘O benim gelecekte daha iyi olacağım potansiyeli gördü’ diyebilirlerse hayal kurmaya başlarlar. Kurdukları hayalleri dile getirirlerse ilişki başlar ve gönüller ısınır. İlişki sürdükçe birbirine alışırlar, alıştıkça severler. Bir gün taraflardan biri karşının gözünden düştüğünü görürse hayal kırıklığı başlar. Bunun nedeni, çocukluğunda eksik kalmış onaylanma ve şefkat eksikliğinin artık telafi edilemiyor olmasıdır. Her insanın bu konuda bir miktar eksikliği vardır. Kendi hayal kırıklığına katlanmayan taraf her şey benim istediğim gibi olsun, benim hayallerime doğru gidelim demeye başlar. Bunun nedeni basit bir isteğin yerine gelmemesi bile olabilir. Oysa en iyi anne babalar bile çocuklarının her istediklerini yerine getiremezler. Bir eksikliğini başkasının tamamlamasını hayal etmek gerçekçi değildir. Zaten insanın daima bir parçası eksiktir. Bu yüzden bir insanı anlatan şey eksiklik duygusudur.
Hayal kırıklığı katlanan kişi ilişkiyi sürdürür. Katlanan kişi, eksiğini başkasının telafi etmesini beklemiyor, aslında kendi eksikliğine katlanıyordur. Kendi eksikliğine katlanan kişi ötekine katlanır. Bunu yapabilen ötekini sevebilir.
Yaşamdan bunalan insanların gerçekçi olmayan hayallerle umudunu koruması o kadar şaşılacak bir şey değildir. Yıkılan hayallerin hüsranından sıkılanlar gerçeği arıyorlar. Gerçek arayışı işte böyle başlıyor.