Bir insanın kabaca üç kez doğduğu kabul ediliyor.
Birincisi, anne karnından doğmasıdır. Bu bir topluma dolayısıyla bir kültüre doğmaktır. Bu doğumda doğan kişi tamamen pasiftir. Doğduğu aileyi, coğrafyayı, kültürü seçme şansı yoktur. Toplum yeni doğanı bütün kurumları ile ele alıp onu toplumun beklentilerine uygun biri haline getirir. Tek istenen şey toplumun bir parçası olması, daha doğrusu herhangi birisi olmasıdır.
Topluma uyum bir insan için olmazsa olmazdır. Ancak toplum uyumlu elemanlar yetiştirmek ve o şekilde kalmalarını sağlamak için korku kültürünü kullanır. Bu kültürü alanlar kendinden beklenenin dışına çıkmaya korkarlar. Kendilerine verilen bilgileri kutsal sayarlar. Kutsala uymayanların gerek bu dünyada gerek öteki dünyada çok ağır ceza göreceğine inanırlar. Ayıplardan, günahlardan, geleneksel yasaklardan özenle kaçınırlar. Bunlara uymayanları kınarlar, dışlarlar.
Bu şekilde yaşarken gün gelir kendine benzemeyenlerle karşılaşırlar. Kendine ayıp, günah denilenleri rahatça yapan, yeme denilenleri yiyen, giyme denilenleri giyenleri görürler. Üstelik onlar hem daha özgür yaşamakta hem de hiçbir ceza görmemektedirler. İşte o zaman kendi bilgileri ile çelişki yaşarlar. Bu çelişki çoğunluğu korkuturken bazılarını meraklandırır. Merak edenler kendi bilgilerini sorgulamaya başlarlar. Sorgulayınca kendi bilgilerinin yöresel olduğunu, gerçeklerin bu olmadığını, toplumun kendine giydirdiği kalıbın dışına çıkılabileceğini düşünmeye başlarlar. Özgür iradesine ve öz bilincine göre yaşamanın hem mümkün hem de daha özgür bir yaşam olduğunu fark ederler.
Bunu fark edenler, bu konuda araştırmaya, bilgi edinmeye, kendini eğitmeye yönelirler. Yeteri kadar yol alanlar gerçeklerle tanıştıkça, öz bilinçleri artar, yöresellikten evrenselliğe geçerler. Bu geçişi yapabilmek ikinci doğumdur.
Daha sonra insan kendinin ne olduğunu anlamaya çalışır. Kendi benliğini özünü aramaya başlar. Eğer bu konuda yol alabilirse bu da üçüncü doğum olur. İşte o zaman kendini bulur, birey olur, özgür iradesine ve öz bilincine uygun olarak özgürce, kendi gibi yaşar. Zaten bunları aramak bir serüvendir ve hayata heyecan kattığı için coşkun yaşar.
Toplumun oluşturduğu bir form olanlar, yani herhangi biri olanlar, kendilerine giydirilen dar kalıpla ömür tüketmeye razı olurlar. Bunlar en ufak bir zorluk karşısında derin sıkıntı yaşarlar. Bu dar kalıptan sıkılıp kendini arayanlar, yol aldıkça kendilerini bulup birey haline gelirler.