İnsanlar bilhassa canları yandığında istisna sayılabilecek örnekleri temel alarak genelleme yapmayı severler. Örneğin, bir adam bir arkadaşını kahve içmeye davet etmiş, arkadaşı da bu teklifi kabul etmemiş olsun. Buradan yola çıkarak ‘Bak gördün mü beni sevmiyor. Zaten ben sevilecek biri değilim’ diye bir yorum yapmak, genellemedir. Bu olayı bu şekilde yorumlamak, ‘Düşünce hatası’ olarak değerlendiriliyor.
Aklından geçen her düşünceyi gerçekmiş gibi kabul edenler düşünce hatasına düşüyorlar. ‘Bu böyleyse bu anlama gelir, eğer bana böyle dediyse şunu demek istemiştir,’ gibi düşünceler insanın çocukluğunda kafasında yer etmiş düşüncelerdir. Herhangi bir olay karşısında kafada yer etmiş düşünceler otomatik olarak devreye girer. Bu otomatik düşünce bir duyguya yol açar. Bir duygu yoğunluğu yaşayan kişi daha önce öğrendiği kalıba uygun bir yorum yapar. Bu yorumla rahatlamayı umar ama aksine öfke, umutsuzluk ve mutsuzluk duyar.
İnsanlar düşüncelerinin farkına varamazlar ama duygularının farkına çok iyi varırlar. ‘Bağrım delindi, ciğerim yandı, karnımda kelebekler uçuyor vb’ gibi çarpıcı ifadelerle bunu dile getirirler. Duygunun yoğunluğu nispetinde tepki verirler. Duygunun etkisiyle tepki verenler mutlaka ölçüyü kaçırıyorlar ve acımasız bir genelleme yaparak düşünce hatasına düşüyorlar.
Düşünce hatasına düşmek istemeyenler, duygunun yoğun olduğu esnada önce durmalıdırlar. Aklına gelen ilk düşünceyi bir kenara koyarak, ‘yaşadığım olayın başka nasıl bir açıklaması olabilir?’ diye düşünmelidirler. Olayı enine boyuna araştırıp başka açıklamaların kanıtları gözden geçirilmelidirler. Bunları değerlendirdikten sonra bir karara varabilenler büyük olasılıkla düşünce hatası yapmayacaklardır.
Duygunun yoğun olduğu bir esnada durmanın pek kolay olmadığını hemen herkes tecrübe etmiştir. Bu durumu düzeltmenin mümkün olmadığı sanılır. İnsanlara kendine öğretilen düşüncelere göre yaşamak kolay gelir. O haliyle kabul görmek ister. Oysa bu haliyle yaşamak kişinin kendinden beklenen kalıbın insanı olarak yaşamaktan ibaret olur.
Kendinden beklenen kalıbın adamı olmak; başkaları için yaşamaktır. Böyle yaşayanlar içine sineni yapamaz, olması gerekeni yapar. Böyle yaptığı için başkalarından sevgi ve saygı görmeyi bekler. Eğer beklediğini bulamazsa ‘Beni kimse sevmiyor’ diye genelleme yaparak düşünce hatasına düşer. Bunun bedelini mutsuzluk, umutsuzluk ve öfke duyarak öder.