Anne babalar çocuklarını eğitmek veya insanlar bir diğerini düzeltmek için bazen cezaya bazen ödüle başvuruyorlar. Çoğumuz bunu olağan, olması gereken bir şey olarak görürüz. Ceza veya ödülün amacı kişiye yaptığının iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğunu göstermektir. Amaç çok iyi niyetli görünmesine rağmen istenilen etkiyi yaratamaz.
Nedenlerine gelince; insanlar çoğu zaman haklılık derdine düşüyorlar. Ben haklıyım diyenin kendine göre bir ölçüsü var. Kendi ölçüsünden fazlasını, azını, eksiğini yapanları kusurlu ve haksız görüyor. Eğer bir insanı haksız görürse onun cezayı hak ettiğini varsayıyor. Bu kanıya varınca kendince onu cezalandırıyor. Bu ceza, sitem etmekten başlayıp köteğe kadar uzanıyor. İnsanlar ceza ile değişmiyor. Sadece denetleme ortadan kalkıncaya kadar öyleymiş gibi görünüyor.
Kendini haklı görenler aynı zamanda kendini üstün görürler. Zaten kendini üstün görmek veya karşıdakini küçük görmek iletişime en büyük engeli teşkil eder. Kimse kendini küçük gören birinin sözlerini kulağına bile sokmaz.
O zaman ceza yerine ödül versek nasıl olur? İnsana güzel yaptığı şey için teşvik edici olsak, örneğin; iyi bir şey yaptığında, ‘sen çok iyi kalplisin’ vb diye gönlünü alsak? Ödül vermenin cezadan hiçbir farkı görülmemiştir. Ödül ilk başlarda motive edici işlev gördüğü için işe yarar görünür. Bir süre sonra bu insanlar kullanıldığını, manipüle edildiğini anlarlar. Kullanıldığını anlayınca motivasyon o dakika biter.
Teşvik amacıyla ödül vermek daha ziyade hayvan terbiyecilerinin kullandığı bir yöntemdir. İnsana uygulanacak bir yöntem değildir.
Günümüzde insanların çok önemsediği değerler; haklılık-haksızlı kazanmak, doğruluk- yanlışlık, kazanmak- kaybetmek. Çoğunluk kazanmak, haklı ve doğru olmak istiyor. Bu kafa yapısının altında; insanları kullanmak, onlara bir şey öğretmek, onları hizaya sokmak, boyun eğdirme isteği yatıyor. Bir insanın kendi isteği ile yaptıkları değerlidir. Bunun dışında, görev amacıyla, utancından, suçluluk duygusundan dolayı yaptığı şeylerin ne kendine ne başkalarına hayrı olmuyor.
Hayatın olağan akışının kazan kaybet, haklı haksız, doğru yanlış çekişmesi olduğunu sanalar gününü mücadele ile geçiriyorlar. Herhangi bir mücadeleden haklı, kazançlı ve doğru çıkamazlarsa kendilerini yenilmiş sayıyorlar. Gün boyu bir ya da birkaç kez bu duruma düşmek kaçınılmaz olduğundan her gün sıkıntı yaşıyorlar.
Haklılık doğruluk ve kazanç hesabıyla bir şey yapmak insan doğasına uygun bulunmuyor. İnsan doğasının gönüllü vermeye yatkın olduğu biliniyor. İnsana bir şey vermek isteyenler yalnızca vermek amacını gütmelidir. Böyle yapabilenler, alanın sevinci görmenin paha biçilmez bir mutluluk olduğunu söylüyorlar.