Sülün Osman namıyla bilinen meşhur bir dolandırıcı vardı. Bir röpotajında: ‘Ben hep beni kandırmak isteyen insanları kandırdım. Örneğin bir eczanenin önünde beler, sahte bir bileziği gösterip, bunun değeri bin lira. Çocuğuma ilaç alacağım bana nakit lazım bu yüzden bu bileziği dokuz yüz liraya satmak istiyorum derdim. Kendini uyanık sanan biri hemen bunu alırdı. Benim yaptığım şey beni aldatmak isteyen uyanıkları aldatmaktı,’ demiştir.
Şimdi Sülün Osman’ın lafına mı bakalım diye itiraz edenler olacaktır. Bu sadece bir örnek. Eğer bir insan aldanıyorsa, o biraz da olsa aldatılmaya meyillidir. Bir nevi olmayacak işe amin demiştir. Olmayacak işe amin demek aç gözlü olmak demektir.
Çocukların hırslı ve aç gözlü olması isteniyor. Böyle olmaları teşvik ediliyor. Bunun asıl nedeni, korkudur. Çünkü insanın ilk ve en öncelikli talebi güvendir. Ebeveynler şöyle düşünürler; ‘Eğer çocuk hırslı olursa, insanlar arası rekabette bir adım öne geçer. Böylece bu dünyadan daha fazla pay kapar, bu sayede daha çok kazanır ve daha güçlü olur. Gücü sayesinde daha güvende olur. Güçlü olmanın faydası yalnız çocuklukta değil, her daim konuşulur. Örneğin, biraz varlıklı insanlar, kasıla kasıla ağız dolusu, ‘para var, çare var’ derler. Hırsıyla gücü elde edenler daha iyi imkanlara erişip daha güvende oluyorlar gibi görünür. Peki, o hırsın kaybettikleri ne olacak?
Hırslı insanlardan hiç tatmin olan gördünüz mü? Sanki iflah olmaz bir dert! Hiçbir şekilde deva bulmuyor. Hırslı olanların sadece maddi konularda değil manevi konularda da beklentileri yüksek oluyor. Daha çok sevgi daha çok saygı talep ediyorlar. Bunun farkına varanlar bunların yiyeceği yemi vermezse aralarına kara kedinin gireceğinden korkuyor. Bu yüzden yalakalık yaparak bunların beklentilerini karşılıyorlar.
Hırslı ve aç gözlü olup bu dünyada doyamayanlara, dinler cennet vaat ediyorlar. Tabii dünya nimetlerine doyan pek olmadığı için cennet talebi çok yüksek. Bu dünyevi vaatleri Yunus Emre: “Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri, Sen onları isteyene ver, Bana seni gerek seni.” Diyerek elinin tersiyle itiyor.
Sevgi ve saygı gösterileri sahte bile olsa çoğunluk bundan hoşlanıyor. Mesela iltifattan hoşlanmayan insan neredeyse yok gibi. Hele çocukluğunda yeterli sevgi alamamış insanlar, buna bayılıyorlar. Hatta kendilerini buna muhtaç hissediyorlar. Bir damla sevgi ya da sevgiye benzer bir davranışa kurban oluyorlar. Bu kadar müşterisi bol olan bir pazardan hemen herkes pay kapmaya çalışıyor. Bekleyene bedeli mukabili sahte sevgi ve saygı veriyorlar.
Sahte davranışlar daha ziyade müşterisine yapılıyor. Yunus Emre gibi Cenneti bile istemeyene ne verebilirsiniz?