Günümüzün en korkunç hastalıklarından biri Alzheimer’dır. (Unutkanlık hastalığı) Gözümüze dev gibi görünen babamız, anamız, büyüklerimizin Alzheimer olduğunda; evindeki tuvaleti bulamaması, çocuklarını tanımaması, bir bebek kadar bakıma muhtaç olması, hepimizin içini paramparça ediyor. Üstelik hiçbir şey yapamıyoruz. Öyle bir hastayı görenler asla böyle olmak istemiyor, bunun için gayret etmeye niyet ediyorlar. Bu hastalığın sebebi beynin çalışmasının azalması, önüne geçmenin birinci şartı beyin jimnastiği yapmaktır.
Birleşmiş Milletler Eğitim ve Kültür Örgütü (UNESCO) yaşlılığı şöyle tanımlamıştır: Yeni şeyler öğrenmeyenler, yeni şeyler keşfetmeyenler, merak etmeyenler, şaşırmayanlar, çoğu şeyi bildiğini düşünenler yaşlıdır. Geçmişte, geçmiş anılarında yaşayanlar sürekli eskiden bahsedenler edenler yaşlıdır. Değişim yapmaz, geriye bakarak yaşarsanız beyninizin yavaşlayacağı garantidir. Dengede kalabilmek beyin jimnastiği ile mümkündür.
İnsanı beyin jimnastiğinden vazgeçiren en önemli etmen konfor alanında kalmayı talep etmektir. Konfor alanı dediğimiz; insanın kendini güvende hissettiği, aşina olduğu, oradan ayrılmanın riskli, tehlikeli olduğunu düşündüğü alandır. Varacağım yere vardım, diyenler, konfor alanında oturmayı tercih eder, yeni bir şey öğrenmekten, yeni şeyler keşfetmekten korkarlar. Alışık olduğu gibi yaşayarak beyinlerini otomatik pilota bağlamış gibi kullanırlar. Bu durumda beyin mücadeleyi bıraktığı için gün gün geriler.
‘İşleyen demir ışıldar’ misali, beynin gelişmesi için onun mücadele edeceği, bir sorun her zaman olmalıdır. Sorun deyince başa bela bir şeyden bahsetmiyoruz. Onun ezberlerini bozacak, çalıştırıp diri tutacak, geliştirecek, tetikte tutacak etkinliklerden söz ediyoruz. Beyni en çok geliştiren etkinlikler; yeni bir dil öğrenmek, bir çalgı aleti çalmayı öğrenmek, taşınmak, yeni ilişkiler, yeni insanlar tanımak, bulmacalar içinde sudoku çözmektir.
Bizim coğrafyamızda insanların birinci önceliği hayatta kalma isteğidir. Kim bilir hangi travmalar bilinç dışımıza bu bilgiyi kazımıştır. Hep bu meyanda hareket ediyor, çok haklı olarak öngörülebilir bir yaşam talep ediyoruz. Bu yüzden olsa gerek en büyük hayallerimizden biri, bir gün gelip yan gelip yatmak. Görgümüz böyle olunca kendimize güvenli bir kale yapmaya çalışıyoruz. Oysa öyle anlaşılıyor ki, o güvenli kale meğer bizim mezarımız imiş.
Kendini diri diri mezara gömmeye niyet edeler kendi konfor alanında yaşayabilirler. Yaşadığım sürece aklım ersin, ne yaptığımı bileyim, muhakeme yapabileyim, canlı bir cenaze gibi yaşamaktan kaçınayım diyenler beyin jimnastiğini hiç ama hiç elden bırakmasınlar.