‘Kafan çalışıyor mu?’ sorusuna ‘Hayır çalışmıyor’ diyen bir fert bulabilir miyiz? Hatta buna tepki göstermeden cevap verecek birini bulabilir miyiz? Belki büyük bir hata yapmış o an pişmanlık içinde olan kişi hariç, kafasının çalışmadığını kabul edecek kimseyi bulamayız. Buna mukabil, ‘Gözü az gören, kulağı az duyan, kalbinden hasta olan var mı?’ diye sorsak bunlardan epeyce buluruz. Neticede insanlar bedeninin hasta olmasını olağan sayarken, kafanın az çalışmasını olağan bulmuyorlar.
‘Kafan çalışıyor mu?’ sorusuna gösterilen hassasiyetin nedeni, insanların kendini akıllarıyla özdeşleştirmesidir. Hemen herkes bilinçli ya da bilinçsiz ‘Aklım demek, ben demek’ diyor. Bedeni ise aklın hizmetinde kullanılacak bir araç gibi görüyor. Bu görüş akılla bedeni ayırmış oluyor.
Bilindiği gibi aklı, saf akıl ve zihin olarak ikiye ayırıyorlar. Saf akıl, hiçbir şeyden etkilenmeden yorumlama kabiliyeti, zihin ise çocuğa; ailede, çevrede, toplumda, okulda öğretilenlerin tamamı. Bu yazıda konu edilen zihindir.
Toplum hem kendinin hem de çocuğun bekası için onu topluma uyumlu şekilde yetiştirir. Bu çocuğun hayatta kalabilmesi için olmazsa olmazdır. Aileler çocuğunun bir adım öne geçebilmesi için, toplumun genel kabulleri yanında; kıvrak zekalı, kurnaz, hırslı olmasını isterler. Sonuçta çocuk kendi becerisi ve aileden, toplumdan, okuldan aldığı bilgilerle kendine has bir yol bulur. Bu onun hayata tutunma tarzını oluşturur. Kendi tarzıyla hayattan talep ettiklerini yeteri kadar elde edebilmişse, kendini başarılı bulur ve bu tarzı benimser.
Mevcut zihniyle kendini başarılı bulan kişi kendini onunla özdeşleştiriyor ve onu kendisi olarak görüyor. Böylece zihninin verdiği her kararı muhteşem buluyor ve zihnine uygun olana doğru, olmayana yanlış diyor. Zihin krallığını ilan edince dış dünyaya hükmetmekle kalmıyor, iç dünyaya yani vücuda hükmetmeyi kendine hak görüyor. Dış dünya dediğimiz hayat mücadelesidir ve zihnin asıl işlevi budur. Vücuda hükmetmeye başladığında işler karışıyor. Örneğin hesapçılığına kalbi itiraz ediyor, duymazdan geliyor, yediğine içtiğine midesi itiraz ediyor aldırmıyor, cinselliğine karşı çıkıyor veya abartıyor. Dahası; sakin olmaya çalışıyor, sinirlenmemeye söz veriyor, üzüntüsünü özellikle korkusunu yok sayıyor. Bu durum bir bütün olması gereken insan organizmasının kendi kendiyle çatışması anlamına geliyor ve hastalıklar oluşuyor.
Zihin insana bu dünyaya tutunması için verilen bir programdır. Bu program düzgün kullanılırsa insana çok büyük kapılar açar. Ancak onunla özdeşleşip onu kendisi sananlar bir programın esiri, kölesi olmuş olurlar. Bunun farkına varamayanlar, kendine verilen programa göre yaşayan robot gibi bir yaşam sürerler. Farkına varanlar bu programı gerekli yerlerde kullanır, başka zamanlarda kendini bulmanın yolunu ararlar. Kim bilir belki bulurlar.