Toplum kendi devamı için yönetilmesi kolay fertler yetiştirmek ister. Bu yüzden sorgulanmayacak aşkın yasalar kurgular. Bu yasalara kutsallık atfederek iyice korumaya alır. Yani insanlar kutsallarıyla doğmaz, kutsal diye gördükleri şeyler; toplumun dayattığı fikirler, kanılar ve mitlerdir. İnsanlar kendilerini tolumun giydirdiği kalıp gibi görüyorlar. ‘Sen sana giydirilen kalıbı kendin sanıyorsun, bu yüzden kendin olamıyorsun,’ deseniz size düşman olur.
Topluma uyum hayati önem taşıdığı için, herkes en azından toplumun beklediği gibi görünür. İnsan dış görünüşünü istediği gibi gösterebilir ama içindeki canlıya, yani biyolojisine söz geçirmesi o kadar kolay değildir. İnsan biyolojisi toplum baskısını tanımaz. İsteklerini karşı konulması zor dürtülerle dile getirir. Hal böyleyken herkes sanki biyolojik yanı yokmuş gibi yapar. Bu yüzden mecburen iki yüzlü davranır, rol yapmak zorunda kalır desek; ‘Ne yani sen bana sahtekar mı diyorsun’ derler.
İnsanlar kınanacak yanlarını gizlerler. Örneğin, anne babalar çocuklarına kızarlar hatta döverler. Onlara neden böyle yapıyorsun diye sorulsa, ‘Çocuğun iyiliği için, ona disiplin vermek için’ derler. Bu doğru değildir. Doğrusu; gerçekte çocuk karşı geldiği, itaatsizlik ettiği için, kendi egosu incindiği için çocuğa kızıyorlar. Bunu test etmek istersen içine bak. O zaman bunu gerçekten çocuğun iyiliği için mi, yoksa hakarete uğradığını düşündüğün için mi, yaptığını göreceksin. Sen kendini aldatabilirsin ama başkasını aldatamazsın. Senin bunu ne amaçla yaptığın gün gibi ortada. Doğruyu gizleme çaban hiçbir işe yaramaz desen, ‘Sen bana yalancı mı diyorsun,’ derler.
Dostluklar bile sahte. Dostlar birbirine içinden geçenleri söylese dostlukların sürmesi imkansızdır. İnsanlar birbirinin yüzüne söylemediklerini arkasından söylüyor. Dedikodu yaparak, onun iç yüzü ile gösterdiği yüzünün farklı olduğu gerçeğini vurgulamaya çalışıyorlar. Diğer arkadaşlar bir araya gelince senin için de aynı şeyler oluyor desen, ‘Sen bize dedikoducu mu diyorsun,’ derler.
Herkes başına gelenden kendisi sorumludur. Üzerine düşeni yapma iradesi, kararlılığı gösteremeyenler başına gelenler için başkalarını suçlarlar. Sorumluluğundan kaçarak bir yere varamazsın desen, ‘Hırsızın hiç mi günahı yok’ derler.
Nezaket, kibarlık, iltifat dediğin en hafifinden gerçekleri gizlemektir. Ancak gerçekleri söylemek de kabalıktır. Doğruları ahrette mi söyleyeceğiz diyenler, kabalığına kılıf arayanlardır desen, ‘Ne yani kibar olacağız diye yalancı mı olalım,’ derler.
Herkes bir yalan dünya düzeni kurmuş, kendini aldatarak yaşıyor. Senin dünyan yalan dünya desek, ‘Ben böyle mutluyum,’ derler.