Zen Ustası Lin Chi, gençliğinde başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “Her gece küçük kayığıma biniyor göle açılıyor, orada meditasyon yapıyordum. Bir gün yine gecenin sessizliğinde gözleri kapalı meditasyon yaparken, biri kayığıyla gelip kayığıma çarptı. Rahatsız edilmekten içimde öfke yükseldi. Bana çarpan adama bir şey söylemeye hazırlanırken, kayığın boş olduğunu gördüm. Kayık boştu. Bir akıntı boş kayığı sürüklemiş ve benim kayığıma çarpmış.”
“Gözlerimi tekrar kapattım, öfke içimdeydi.”
Ustayı kim öfkelendirdi? İnsanlar beni öfkelendirirsen fena olur anlamında; ‘Adamı günaha sokma,’ diyorlar. İnsanları öfkelendiren kim?
Zen Ustasının başına gelene bakılırsa, insanı öfkelendiren şey; varsayım, kafadaki şablon düşünce, ön yargı. İnsanlar mevcut bilgilerine dayanarak fikir yürütüyor, sonra bir sonuca ulaşıyorlar ve bir karar veriyorlar. Verdikleri kararın doğru olduğunu düşünüyorlar. Son tahlilde verdikleri karar, bir duyguyu tetikliyor. Kişi içinde yükselen duygunun etkisiyle eyleme geçiyor, örneğin sevinirse kucaklıyor, öfkelenirse saldırıyor. Bu zincirleme olayda kararın doğru olabilmesi için hem mevcut bilgilerin, hem de fikir yürütmenin doğru olması lazım.
Mevcut bilgilerin büyük çoğunluğu ata mirasıdır. Miras bilgilerin amacı çocuğu topluma itaat ettirmektir. Bu yüzden bu bilgilerin doru olup olmaması önemli değil etkileyici olması önemlidir. Sorgulayanlar böyle olduğunu göreceklerdir. Hikayedeki usta, mevcut bilgileriyle yola çıktı, bir hükme vardı, o hükümle içinde öfke yükseldi. Öfkesine sebep olanın dikkatsiz bir adam olduğuna karar verdi ama yanıldı.
Acaba bizi mevcut bilgilerimiz mi, başkaları mı öfkelendiriyor?
Öfke duygusu, kişi hayati tehdit hissettiğinde, tehdide karşı kendini savunabilmesi için oluşur. Tabii ki biri sizi tehlikeye düşürürse o sizi öfkelendirmiş olur. Ancak buradaki ince nokta hayati tehdidin kişiye göre değişmesidir. Kendine benzemeyeni, kendi gibi düşünmeyeni hayati tehdit görenlerin işi zordur.
Kendini birinin öfkelendirdiğini düşünenler, kendini unutur öfkelendireni hedef alır. Sevgi için de böyledir. Yani içinde yükselen duyguyu karşıya yansıtır. Bu insanların duygularının kontrolü başkalarının elinde olduğu için, ‘Beni günaha sokma’ der dururlar.
Duygu benim içimde yükseldiğine göre onun sorumlusu benim diyebilenler, kendi içine bakarlar. Kendi içine bakanlar, kontrolü ele almanın, sakin kalmanın düşüncelerini değiştirmekten geçtiğini, dünyada başka bir şeyi zaten değiştiremeyeceklerini anlarlar.