İnsan kurulu bir düzene doğuyor. Kurulu bir düzenden kiminin az, kiminin çok, kiminin daha çok çıkarı vardır. Tabii herkes çıkarı ölçüsünde mevcut düzenin devam etmesini istiyor. Bu yüzden yeni doğana bu düzen benimsetiliyor.
Kurulu düzeni benimsetmek için çocuğa toplumun ideolojisi dayatılıyor. Ona mealen; ‘Senin için en iyisi, en hayırlısı sana söylenenleri harfiyen yapmak yani itaat etmektir. Sen itaat et gerisine karışma. Eğer böyle yaparsan, güvende olacaksın. Sana söylenenleri yapmaktan, suçlu ve sorumlu olmayacaksın. Sorumluluk sana bunu böyle yap diyenlerin olacaktır,’ deniyor. İnsan için güvende olmak, suçlu ve sorumlu olmamak çok cazibelidir. Bu cazibeye kapılanlar bunun için aklını kiraya verdiklerini, daha doğrusu özgürlüğünden vazgeçmek gibi ağır bir bedel ödediklerini aklı başına gelmeden anlayamaz.
Bir kurulu düzenin olması her insan evladına lazımdır. Düzenin sürmesi için de itaat eden bireyler yetiştirilmelidir. Eğer itaat etmenin bedeli varsa itaatsiz mi olmalı? İtaate sırf itaatsizlik adına karşı çıkmak aklın yolu değildir. Asıl olan aklın yolunu bulmaktır. Bunun için kişi kendinden istenenin kendi için yararlı ve doğru olup olmadığını anlamaya çalışmalıdır. Belki istenen şey doğrudur, yanlışını gösteren bir rehberle karşı karşıya olmuş olabilirsin. Eğer böyleyse söyleyene teşekkür edersin, doğru değilse belki sen karşıyı ikna eder ona rehber olursun. Senden istenen doğruya karşı çıkmak, aklın yolu değil, düpedüz tepki göstermektir. Tepki incinmenin eseridir, duygusaldır.
Her ne kadar itaat etmek sorumluluktan ve suçluluktan kurtarsa da gün gelir insanın ağırına gider. İtaat eden; boyun eğdiğini, kendini ifade edemediğini, kendisi olmadığını, hayır diyemediğini fark ettiğinde kendini aciz görecek ve suçlayacaktır. Ben boyun eğen olmayacağım diyerek tepki göstermek için itaatsizlik edenleri de hüsran beklemektedir. Onlar; her şeye tartmadan etmeden karşı çıktım, belki yapılması gereken bir şeydi, doğruydu, herkesin hayrına bir şeydi sırf tepki için, yapmadım diye suçluluk hisseder.
Aklın yolunu seçenler yeri gelir söyleneni kabul eder, yeri gelir kabul etmezler. Neden kabul etmediklerini açık yüreklilikle ikna amacıyla karşıya anlatmaya gayret ederler. Olanı biteni akıl süzgecinden geçirip içine sineni yapabilenler bunun sorumluluğunu aldıkları için suçluluk duymazlar. Çünkü karar verirken tüm yetilerini kullanmışlar, elinden geleni yapmışlardır. Bunu yapabilenlerin öz saygısı oluşur. Daha ne olsun!