Sufi ustası Cüneyd-i Bağdadi’den bir anekdot:
Usta sıradan bir hayat yaşarmış. Onun vasıflarını ancak görecek gözler görebilirmiş. Bir iş yerinde genç bir adamla birlikte çalışıyormuş. Usta neyi nasıl yaparsa yapsın, kendini göstermek peşinde olan genç adam, bu iş öyle değil şöyle diye onu düzeltiyormuş. Usta bir bakmış, iki bakmış olmuyor. Bir süre sonra, “Bak genç adam, ben öyle her şeyi bilecek kadar genç değilim.”
Bu anekdot Sokrat’ın; “Gençliğimde her şeyi bildiğimi düşünüyordum, yaşlandığımda hiçbir şey bilmediğimi anladım,” sözünü hatırlatıyor. Nedense genç olanlar her şeyi biliyor!
Gençler kendilerine öğretilen bilgilerin yeterli olduğunu düşünüyorlar. Çünkü bu bilgileri gösterdiklerinde takdir ediliyorlar. Tabii takdir edildikçe daha çok kendini göstermek istiyorlar. Tam farkında olamasalar da, bildikleri bilgiler topluma uyum sağlamak için daha doğrusu iyi itaat etmek için belletilen bilgilerdir. Toplum takdir ederek onları daha itaat eden birey haline sokuyor, onlar takdir aldıkça daha iyisini yapmaya çalışıyor, her iki taraf da memnun oluyor.
Her şeyi bildiğini sanan bu gençler, bu bilgilerin ışığında kendilerine gösterilen hedefe kilitlenmiş oluyorlar. Bu yolda yürüyenler yine takdirlerle teşvik edilir. Böylece toplum çarkı çevirecek elemen yetiştirmiş olacak, birey de gösterilen hedefe varınca hem toplumun saygısını kazanacak, hem de mutlu olacaktır. Kimi kendiden beklenen gibi, beklendiği zamanda hedefe varacak, kimi tam istenilen gibi olmasa da önünde sonunda bir hedefe varacaktır. İki taraf için de kazançlı görünen bu hesaptan toplum kazanır ama hedefe varanlar ne yazık ki büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktır. Çünkü bir şeye inanmakla inandırılmak arasında çok büyük fark vardır.
Hayal kırıklığı yaşayanların önünde iki yol olacaktır. Birincisi, bir hedefe kilitlenip onun için mücadele ederken kendilerini iyi hissettiklerini hatırlayıp yeni bir hedef belirlemek. Bunlar başka bir seçenek olmadığını zannettikleri için hemen kolayca taze bir hedef bulurlar. İkincisi, yeniden hayal kırıklığı, yeniden hedef sarmalından kurtulmak için bir yol aramak.
İnsanları yeni bir yol aramaya iten en büyük etmen, bilinmeyenle karşılaşmalarıdır. Her şeyi bildiğini sanan insanda bu karşılaşma merak uyandırır. Hayatın bilinen, bilinmeyen, bilinemeyen yanlarının olduğunu fark ederler. Arayışa girenler, gün gün derine inerler, derine indikçe daha az bildiklerini görüp fazlasını talep ederler. Bu sayede daha derin bir anlayışa ve kavrayışa ulaşırlar.