Bir ermiş ile müridi, yüksek bir dağın tepelerindeki bir mağarada meditasyon yapıyorlarmış. Meditasyon tamamlanınca mürit, minnetle ustasının ayağına kapanmış ve size bir hizmette bulunabilir miyim?” demiş. Ustası, “Sana bedavaya verdiklerimi eylemlerinle ödemek zor olacak,” demiş. Mürit ısrar etmiş, “Lütfen size bir hizmette bulunmama izin verin demiş. Ermiş, “O zaman bir bardak soğuk su isterim,” demiş.
Mürit, “Derhal efendim,” demiş ve neşeyle vadiye doğru yola çıkmış. Hemen ilk gördüğü evin kapısını çalmış ve “Ben gezginlerdenim, bu dünya da evim yok, üstadım için bir bardak soğuk su isteyebilir miyim?” demiş. Kapıyı açan güzel ve genç kız “Aaa demek dağdaki kutsal ermişe hizmet ediyorsunuz. Lütfen içeri girip evimi kutsar mısınız?” demiş. “Kusura bakmayın şimdi çok acelem var, suyu alıp gitsem iyi olacak,” demiş Mürit. Genç kız, “Sanırım kutsama yaptığın için geç kalmış olmanıza Ermiş bir şey demez. Lütfen içeri geçin,” demiş.
Adam içeri girmiş evi kutsamış, sonra genç hanım, “Şimdi yemek zamanı, yemek yemeden bırakmam,” demiş. Daha sonra, “Şimdi geç oldu, yatın sabah gidersiniz,” sabah olunca da, “Sabah oldu şimdi inekler sağılacak, ben yalnızım ve yardıma ihtiyacım var,” diyerek adamı hep yanında tutmuş. Adam ne zaman gidecek olsa, genç ve güzel kadın kalması için bir gerekçe bulmuş ve ısrar ederek onu caydırmış. Derken günler haftalar geçmiş. Evlenmişler, çocukları olmuş. Adam toprağı işlemeye başlamış. Komşular da ona bakarak toprağı işlemişler, binalar yapmışlar, bir kent meydana gelmiş.
Bir gün yüksek bir tepeden, yaşlı bir adam olarak vadiye bakarken, buraya geldiğinden beri olanları düşünmüş. Burada refah bir toplum oluştuğunu görüp memnun olmuş. Birden bir yağmur başlamış. Büyük bir sel gelmiş ve bütün vadiyi suyla doldurmuş. Çocukları, eşi, çiftliği, yapılan bütün binalar sular altında kalmış. Sonra suyun üstünde ona kederle bakan ustası belirmiş “Ben hala bana getireceğin bir bardak soğuk suyu bekliyorum,” demiş.
Bu hikaye, bir görüşe göre, insanın dünyaya gelip gitmesini anlatır. Bu görüşe göre, her canlı dünyaya bir görev için gelmiştir. Ancak insanoğlu dünyaya gelince, ebeveynler ve toplum bir görev tanımı yapar. Bu üst akıl ona, ‘Bu dünyada güçlü olmalısın,’ der.
Birey dünyaya geliş nedenini unutup, kendisine verilen üst aklı benimserse, tek amacı güçlü olmaktır. Güçlü olmak için ölümün elinden alacağı şeyleri biriktirmeye başlar. Bir kere bu yola girenler, dur durak bilmeden daha çok biriktirirler.
Bir gün hak vaki olmaya yaklaştığında ‘üst aklın’ önerine uymanın doğru bir tercih olmadığını anlarlar ama iş işten geçmiş olur.