Hastane odasında yatan kadın hastaya bakmak üzere, elinde çantasıyla bir doktor bey gelir. İçeri girdikten beş dakika kadar sonra, kapıdan başını uzatarak; “Bana bir tornavida getirir misiniz?” diye bağırır. Getirirler, doktor içeri girer, beş dakika sonra yine kapıdan başını uzatır; “Bana bir keski bir de çekiç getirir misiniz?” diye bağırır.
Kapının önünde beklemekte olan hastanın kocası panikle; “Tanrı aşkına doktor karımın nesi var?” Doktor, “Henüz bilmiyorum, çünkü çantamı açmaya çalışıyorum.”
Hastanın kocası, olanları görüyor, karısına tornavida, keski ve çekiçle müdahale edildiğini sanıyor. Bu sanıyı sınamıyor, sınamadığı sanıya göre telaşa kapılıyor. Olanı biteni sınanmadan bir karara vararak verilen cevaplara, ‘hazır cevaplar’ diyorum.
Sanı ile cevap verenler zihnini, sınayarak cevap verenler aklını kullanırlar. Bunların farkını şöyle izah edelim. Bu yazıda zihin; yaşantıları, öğrenilenleri, bunların geçmişle olan bağlantılarını bilinçli olarak kafada saklama gücü, bellek. Akıl; düşünme anlama yetisi, kavrama, olarak tanımlanıyor.
Zihin; aileden, okuldan, toplumdan, çevreden, dini eğitimden öğrenilmiş bilgilerin tamamını temsil ediyor. Bu bilgiler insanın topluma uyumunu, hayatta kalmasını, günlük pratik işlerini yapmasını, araç kullanmasını vb. sağlayan çok değerli bilgilerdir. Ancak mevcut bilgilerle yetinmek daha iyiyi, daha doğruyu aramaya engel teşkil eder.
Zihinle yetinenler, onunla özdeşleşir ve kendilerini zihinleri sanırlar. O zaman zihnine çok güvenir ve oradaki bilgileri sınamazlar. Eğer bu bilgiler doğruya dayanırsa sorun olmaz. Örneğin; hava yağışlı şemsiye alayım, zararlı yiyeceklerden kaçınayım gibi. Doğruya dayanmazsa sıkıntı yaratır. Örneğin; insanlar güvenilmezdir, bizim ideolojiden olmayanlar kötüdür vb. Bu gibi bilgileri kesin kabul edenler, dolaylı olarak yaşamım tehditlerle dolu demiş olur. Kendini güvende hissetmeyen bir insan sıkıntıdan, tedirginlikten kurtulamaz.
Zihinleriyle yetinenler, kafalarına yazılmış eski bir yazılımı güncellemeden kullanıyor gibidirler. Bilmem gereken her şeyi biliyorum diye düşündükleri için güncellemeye gerek görmezler. Oysa doğruların bile zaman içinde değişme ihtimali vardır. Eski bilgide ısrar edenler çok şeyi yanlış anlar, ezbere konuşur, hazır cevaplar verir, bunun farkına bile varamazlar.
Bilgilerini güncellemek isteyenler, zihinlerinin ötesine yani akla terfi etmelidir. Akla terfi deneler, ‘Hiçbir şey göründüğü gibi değildir’ diyerek, her şeyi sıfırdan değerlendirmeye, anlamaya, kavramaya çalışırlar. Akıl yine mevcut bilgileri kullanarak netleştirmeye, sınamaya, analiz etmeye, keşfetmeye çalışır. Akıl devreye girdiğinde kişi gören gözle bakar, duyan kulakla dinler. Bunu yapabilenlerin algısı net ve saf olacaktır. Akıl insanın kendinin oluşturduğu öz varlığı olduğu için bu süzgeçten geçen her şey ona özgü olacaktır.