İki adam sohbet ediyorlarmış. Birincisi; “Karım, gece gündüz sigara, alkol ve kumarıma laf ediyordu. Ben de onu memnun etmek için üçünü de bıraktım.”
İkincisi; “Bravo. Eşin çok memnun olmuştur.”
Birincisi; “Pek memnun olmuş gibi görünmüyor. Ne zaman benimle konuşmak istese, diyecek bir şey bulamıyor.”
Siz de fark ediyorsunuzdur, insanlar karşılıklı konuşmayı beceremiyorlar. Bu yüzden hikayedeki gibi karşısındakini suçluyor, tepki gösteriyor, laf sokuyor, sitem ediyor. Muhatabına sadece kendini savunmak kalıyor.
Neden oluyor, nasıl oluyor da insanlar karşılıklı konuşamıyor? Neden birbirine anlayışla cevap veremiyor? Bunu beceremeyenleri şöyle sınıflayabiliriz:
Birincisi; çocukluğunda sevgi görmemiş, adam yerine konmamış, aşağılanmış insanlar. Sevgi ilgi eksikliği bu insanların ruhlarını ağır derecede yaralar. Bu yaralı insanlar, özellikle aşağılanmaya karşı aşırı hassas olurlar. Bu hassasiyet yüzünden karşısındakinin her sözünde, her tavrında aşağılama olup olmadığını araştıran dedektif gibi olurlar. Tüm dikkatini buraya verdikleri için gerçekte yansız olan söz ve tavırlarda bile aşağılayıcı bir yan görürler. Tabii görür görmez yarası gocunur ve alınırlar. Kolayca alınan bu insanlar öfkeyle tepki verirler. Bu yüzden yaralı insanların, anlayışlı bir cevap veresi bir hayli zordur.
İkincisi; görgü ve bilgi yoksunu bir ortamda büyümüş, eğitim almamış cahil insanlar. Başka türlüsünü görmedikleri için olağan davranışın bu olduğunu sanırlar. Kulaktan duyma zamanı geçmiş bilgileri doğru kabul eder ve bu bilgilere uymayan her şeye itiraz ederler. Gördükleri gibi davranır, daha iyisini, daha güzelini aramaz, araştırmazlar. Eski ve eksik bilgili insanlarda anlayışla cevap vermesini beklemek zaten olacak şey değildir.
Üçüncüsü; bir örgütün üyesi olanlar. Örgütler üyelerinin bağlılığını sürdürmek için kendilerinden olmayanları düşman ilan ederler. Durum bu olunca, bir örgüt elemanı için biz ve ötekiler vardır. Ötekiler düşmandır. Bu insanlardan düşmanına anlayışla cevap vermesi beklenemez.
Dördüncüsü; hırslı, açgözlü insanlar. Bunlar karşısındakini kullanılıp atılacak bir eşya, bir nesne gibi görürler. O yüzden insanlık, hakkaniyet umurlarında değildir.
Birinciler yaralarını iyileştirmeden, ikinciler kendilerini geliştirmeden, üçüncüler aklını rehinden kurtarmadan, dördüncüler kendilerinin farkına varmadan değişemezler. Değişim olmadan bu insanlardan karşılıklı konuşma, anlayışla cevap verme beklemek ham hayal gibi görünüyor.