İnsanlar düşüncelerini eyleme dökmeden önce ya mantığın ya da kalbin onayını alırlar. Kalbin onayını alanlara kalbin aklıyla, mantığın onayını alanlara da mantıkla hareket edenler diyelim. Kalp dünyaya sevgi ile baktığı için duygusaldır, merhametlidir, yumuşaktır, hassastır. Mantığın aklıyla hareket edenler, kurnaz, çıkarcı, hırslıdır. O zaman mantığın aklıyla hareket edenler; kalbin aklıyla hareket edenleri kolayca aldatabilir, kullanabilir, sömürebilirler. Ya da daha önemlisi kalbin aklına uyanlar, duygusallıkları yüzünden sefalete düşerek canlarını tehlikeye atabilirler.
İnsanın birinci isteği hayatta kalmaktır. Yüzyıllardır hayatta kalma mücadelesi veren insanoğlunun, bilinçdışı hala bu korkuyla yüklü. Öncelik hayatta kalmak olduğuna göre kalbin aklına uyup zafiyet yaşamaktansa, mantığın aklına uyup hayatta kalmayı garanti altına almak daha doğru, daha caziptir.
Bu cazibeye kapılanlar ne kadar güçlüysen, hayatta kalma garantisi o kadar fazladır, diye hesap ederler. Bu hesaba göre artık tek amaç güçlü olmaktır. Güçlü olmak tek amaç haline gelince kalbin aklına müracaat tümüyle son bulur ve mantık hakimiyeti ele alır.
Günümüzde geçer akçe mantıktır. Oysa mantık yalnızca bildiğini ortaya koyabilir. Bildiklerini de; bir şeyin altı üstü, öncesi sonrası ve karşıtından yola çıkarak öğrenir. Sonra da bunları kıyaslayarak fikir yürütür. Bildikleri hem sınırlıdır hem de mantıkla hareket ettiğini sanan insan yanılır. Çünkü insan neredeyse yüzde doksan beş oranında bilinçdışının etkisinde yaşar. Ayrıca yaşamın bir an bile garantisi yoktur. Hiçbir önlem yaşamı garanti edemez. Kendine güvenli bir yol inşa edenlerin yolu bile ölüme giden yoldur.
Mantık aklı, dış dünya ile uyumu sağlar. Ancak iç dünya ihmal edilmiş olur. Bu yüzden bu insanın içi coşmaz. Oysa mantık aklı ile hareket eden kişi içi coşsun diye güç elde etmiş, bunun için nelere katlanmıştır. Otuz dokuz yıllık hekimlik hayatımda, hangi hastaya sizin hastalığınızın kaynağı stres desem, hastan hemen benim stres olacak bir şeyim yok diye itiraz eder. Bunu kanıtlamak için de ‘Ne işimden ne ailemden bir sorunum var’ der. Yani kendince mantıken bir sorunu yoksa stres olmayacağını varsayar.
Mantıkla yola çıkıp iç dünyasının coşmasını isteyenler genellikle hayal kırıklığına uğramışlardır. Mantık dış dünya ile uyum için kullanılmalı, içsel coşku kalbe emanet edilmelidir. Şöyle ta kalbinin derinliklerinden; ‘Çok şükür, bu günleri de gördüm ya, ölsem de gam yemem gayrı,’ diyemeyen huzurlu olamaz. Bunu mantığa söyletmeye çalışanlar huzur için daha çok bekleyeceklerdir.