Yavru kutup ayısı annesine; “Benim babam kutup ayısı mıydı?”
Anne kutup ayısı: “Evet tabii ki baban bir kutup ayısıydı.”
Birkaç gün sonra yavru; “Anne benim dedem de kutup ayısı mıydı?”
Anne; “Evet yavrum, deden de kutup ayısıydı.”
Bir hafta kadar sonra yavru; “Peki anne benim büyük dedem de kutup ayısı mıydı?”
Anne yine; “Evet canım büyük deden de kutup ayısıydı. Neden sorup duruyorsun?” deyince, yavru; “Çünkü donuyorum!”
Yavrucak, ‘kutup ayısı üşümez’ denildiği için, ‘acaba soyumda bir karışıklık mı var?’ diye düşünmüş olmalı. Oysa ebeveynlerin verdiği bilgilerin çoğu, gerçek olmayan avutucu bilgilerdir. Örneğin; erkekler ağlamaz, bir Türk dünyaya bedeldir, annelik kutsaldır, asker üşümez, acıkmaz, yorulmaz vb.
Çocuklarını haklı olarak toplumun ortak kültürüne uygun yetiştirmek isteyen anne babalar, bunun için ellerinden geleni yaparlar. Zira toplum ile uyumlu olmak hayati önem taşır. Bunun için bazen cezaya, bazen takdire, bazen de avutucu bilgilere başvururlar. Anne baba için çok sıradan, çok basit bir müdahale bile çocuk üzerinde çok büyük bir tesir yaratabilir. Örneğin bir erkek çocuk koşarken düşmüş ve canı acıdığı için ağlamış olsun. Baba o an çocuğu avutup susturmak niyetiyle, ‘Erkekler ağlamaz’ demiş olsun. Bu olay, babanın ses tonu, söyleme biçimi, etraftakilerin tepkileri ile beraber çocuğun kafasına kazınabilir.
Çocuğun kafasına kazınan bir olay, artık çocuk için değiştirilemez, hatta değiştirilmesi düşünülemez bir ilke haline gelebilir. ‘Erkekler ağlamaz’ sözünü ilke edinmiş bir erkek çocuk ömrü boyunca ağlayamayacaktır. Üzülmek, ağlamak çok doğalken, bu bilgi ile kendi iç dünyasını yadsıyacaktır. Zayıf yanlarını kendinden bile gizlemeye çalışacaktır.
Avutucu sözler bile böylesine kalıcı etkiler bırakırken, özellikle çocuğa benimsetilen ilkelerin tesirini varın siz düşünün. Burası benim kırmızıçizgim, o benim kutsalım, o mevzu benim için tabudur o konuda söz söyletmem vb diyen insanlar ne kadar özgür olabilirler? Beyinlerine nakşedilmiş prangalarla nasıl hoşgörülü, anlayışlı olur, ne kadar empati kurabilirler?
Kişi kendini; kırmızı çizgisi, kutsalı, tabusu oranında sınırlamış olur. Ne kadar sınırlama olursa o denli huzursuzluk olur. Huzursuzluğuna kendi kafasındaki prangaların neden olduğunu fark edenler, başkalarıyla değil, prangalarıyla uğraşırlar.