‘Gyges’in yüzüğü’ adlı mitolojik bir hikaye var. Bu hikayeye göre; bir çoban olan Gyges, koyunlarını otlatırken, şiddetli bir deprem olmuş. Deprem bittiğinde yer yarılmış ve bir mağara ortaya çıkmış. Çoban mağaraya girmiş, orada bir mezar olduğunu görmüş. Mezarda bir at iskeleti, yanında da bir insan iskeleti varmış. İnsan iskeletinin parmağında güzel bir yüzük varmış. Çoban bu yüzüğü almış, parmağına takmış.
Çoban o akşam arkadaşları ile toplandıkları yere gitmiş, sohbet başlamış. Bu esnada Çoban, parmağındaki yüzüğü kurcalamaya başlamış. Yüzüğü aşağıya döndürdüğünde görünmez hale geldiğini, yukarı çevirdiğinde tekrar görünür hale geldiğini fark etmiş. Bunu gören diğer çobanlar etkilenmişler.
Çoban görünmez olarak her şeyi duyabiliyor, her şeyi görebiliyor, her yere gidebiliyor, canının istediği her şeyi alabiliyor, istediği kişiyi öldürebiliyormuş. Bu gücüyle büyük bir servet edinmiş. Sonra Çoban saraya gitmiş ve görünmezliği ile kraliçeyi etkilemiş. Sonra da onunla bir olup kralı öldürmüşler ve onun yerine Lidya kralı olmuş.
Bilindiği gibi mitolojik hikayeler ortalama üç bin yıllıktır. Nereden baksanız üç bin yıldır insanlar görünür olmaktan, gözetlenmekten, takip edilmekten, hoşlanmıyorlar ve görünmezlik hayali kuruyorlar, diyebiliriz.
İnsanoğlu görünür olmaktan neden hoşlanmıyor?
Çünkü görünür olmak insanın istediğini yapmasına engeldir. Yaptığınız şey toplum kurallarına aykırı ise tolum sizi kınar, ayıplar, dışlar. Devletin yasalarına aykırı bir şey yapanı devlet görürse ceza verir. Tanrı inancı olanlar için; Tanrı’nın gözü daima üzerlerindedir, bir yanlış yaparlarsa günah olur, cezası vardır. Bunların dışında vicdan sahibi olanların vicdanları, olanları görür yanlış yapanları suçluluk duygusuyla cezalandırır. Oysa insanın doyma, üreme gibi yaşamsal dürtüleri vardır. Bununla beraber, üreme dürtüsüne bağlı doymak bilmez şehvet duygusu, tatmin bilmez güç talebi, kabullenemediği ölüm gerçeği ve ölüm korkusu vardır. İnsan içinden gelen bu güçlü istekleri tatmin etmek ister.
İnsan hem içinden gelen güçlü istekleri tatmin etmek, hem de topluma, yasalara, dini inancına ve vicdanına uygun yaşamak ister. İşte bunu başaranlar mutlu, başaramayanlar mutsuzdur. Bunu başarmak için sağlam bir benlik, bilgi, beceri lazımdır. Bu hasletleri eksik olanların küçük bir kısmı bunları edinme çabasına giriyor. Büyük bir kısmı ise ya içinden gelen isteklere gardiyanlık yapıyor ya da işin kolayını arıyor. Kolayını bulamayınca görünmez olmanın hayalini kuruyor hem de en az üç bin yıldır.