Hindistan kralı Akbar, bir konuda karar vermeden önce konunun uzmanı olan dokuz kişiyi çağırır konuyu bunlarla tartışırmış. Bunlara sarayın dokuz incisi denirmiş. Yine böyle bir kurul oluşturmuş ve onlara; “Dün gece karım tüm erkeklerin kılıbık olduğunu söyledi. Siz ne dersiniz?” diye sormuş.
Kurul üyelerinden Birbal, “Belki de doğrudur. Siz kılıbık olmasaydınız karınızı döverdiniz.” Akbar, “Bunu yapamam, çünkü onunla yaşıyorum. Peki, sen dövebilir misin?” Birbal, “Ben de dövemem galiba karın haklı,” demiş.
Kral, “Bunu halkımıza soralım, bakalım kazak erkek bulabilecek miyiz? Benim en değerli atlarımda bir siyah, bir beyaz at alın. Kılıbık olmayan bir adam bulursanız o adama beğendiği atı hediye edin,” demiş. Birbal denileni yapmak için yola çıkmış, aramış, taramış bir tane bile kılıbık olmayan koca bulamamış. En son ülkenin en iyi güreşçilerinden biri olan güçlü kuvvetli boylu poslu bir adama rast gelmiş. Galiba aradığımı buldum diye düşünüp, “Sen kılıbık mısın?” diye sormuş. Çok sinirlenen güreşçi, “Önce el sıkışalım,” deyip adamın elini avucunun içine alınca; gözünden yaş gelene kadar sıkmış ve “Bana nasıl böyle bir şey sorabilirsin? Elbette değilim,” deyince Birbal, “Karınız nerede?” demiş. Güreşçi; evin avlusunda yemek hazırlayan ufak tefek kadını göstermiş. Birbal, ufacık tefecik bir kadın sanırım bu cüssedeki adama pek bir şey diyemez diye düşünüp ikna olmuş ve “Kralın kılıbık olmayan erkeğe armağanı olan bu iki değerli attan birini seçebilirsin,” demiş. O sırada olan biteni uzaktan izleyen kadın, kocasına, “Sakın siyahı seçme! Yoksa hayatını cehenneme çeviririm,” der demez kocası, “Zaten beyazı seçecektim, sen sesini çıkarma, ”demiş. Bunu duyan Birbal, “Sen de kılıbık bir kocasın at filan seçemezsin,” demiş.
Hikayede sözü edilen kılıbıklık; uyumlu olma çabasındaki adamları kastediyor. Uyumlu olma çabası elbette harika bir şey ama evlilik uyumlu olma kurumu mudur? Eğer öyle ise insanlar evlenirken canının istediği eşi değil de, uyumlu olacak eşi mi aramalıdır?
Bu dünyada başarılı olmak için hesap adamı olmak, pratik akıllı ve kurnaz olmak lazımdır. Hal böyle olunca herkes hesap adamı olmak istiyor. Hesap adamları; sevgiyi, aşkı karın doyurmayan fiyakalı sözler olarak görürler. Bu kafadaki bir insan evlenirken canının istediği eşi seçer mi? Canının ne istediği ile ilgilenir mi? Dahası ilgilenenlerle alay etmez mi?
Sadece hesapla yaşayanlar; aşkı, sevgiyi tanımadan, canının istediği eşi alamadan ömür tüketiyorlar. Elbette hesapsızca canının istediğini yapmak da akıl karı değildir. En doğrusu hayat enerjisinin yarısını akla, yarısını gönünle paylaştırmaktır. Bunu yapabilenler içsel coşkudan mahrum kalmazlar. Zaten yaşamın keyfi içsel coşku değil de nedir?