Çiçek yetiştirmeye meraklı bir Japon kralı, bu konuyu öğrenmek istemiş. Mahiyeti araştırmış ve bu konuda çok ünlü bir Zen ustası olduğunu öğrenmişler. Kral bu ustaya gitmiş, Usta krala üç yıl çiçek yetiştirme ve bahçe konusunda ders vermiş. Sonra kral sarayında sadece kendisinin ilgileneceği bir bahçe seçmiş. Bu bahçede ustadan öğrendiklerinin aynısını uygulamış. Bahçeye üç yıl emek verdikten sonra, hünerini göstermek için ustasını bahçesine davet etmiş.
Ustanın geleceği vakit yaklaştıkça Kral’ın heyecanı artıyormuş. Bahçenin mükemmel hale gelmesi için bahçeyi tekrar tekrar gözden geçiriyor, bahçıvanlara bahçede bir çöp bile görünmeyecek diye emirler veriyormuş. Usta gelmiş, daha bahçeye ayağını atar atmaz suratı asılmış. Bahçeyi gezmiş, kenarlara köşelere bakmış, dudaklarını büzüştürüp kafasını olumsuz biçimde iki yana sallamış.
Ustanın halinden bahçeyi beğenmediğini anlayan Kral, “Bahçeyi beğenmediğiniz her halinizden anlaşılıyor. Oysa ben sizden öğrendiklerimi harfiyen uyguladım. Bahçede beğenmediğiniz şey nedir?” diye sormuş.
Usta, “Her şey o kadar tamamlanmış ki bahçe resmen ölü gibi gözüküyor. Bahçe doğal haliyle, bitmemiş haliyle canlıdır. Bahçede bir tek kuru yaprak yok. Ağaçlarda sararmış yaprak bile yok,” demiş. Kral, “Mükemmel olsun diye hepsini toplattım,” deyince Usta, “İşte bu yüzden cansız ve sıkıcı,” demiş. Sonra toplanmış kuru yaprakları getirmelerini söylemiş ve onları bahçeye usulünce serpiştirmiş. Yaprakların üzerinde yürümüş. Yürürken yaprak hışırtıları duyulmuş. “Bak şimdi ne kadar canlı oldu,” demiş.
İnanç hazır bir pakettir ve sorulacak tüm soruların cevabı verilmiştir. Yani tıpkı Kralın bahçesi gibidir. Hiçbir eksiği kalmamış, tamamlanmıştır. İnsanın yeni bir şey keşfetmesine, araştırmasına, soruşturmasına, öğrenmesine gerek kalmamıştır.
İnanç sahibine neyin iyi neyin kötü olduğu söylenmiş o da almış kabul etmiştir. Merak etme yeteneği, şüphe duyma yetisi dumura uğratılmıştır. Artık onun için daha iyiyi, daha güzeli aramak yoktur. ‘Bu iş başka türlüsü olamaz mı?’ diye soramaz. Kendi hayatını, başına gelenleri sorgulayamaz. Kendi tecrübelerine göre bile davranamaz. Yeni bir şey üretmek, bir şey yaratmak aklının ucundan dahi geçmez. Sadece ve sadece kendinden beklenenleri yapmaya programlanmış bir robot haline gelmiştir.
Hazır paket sunanların amacı zaten robot gibi insan yetiştirmektir. Bunu Tanrı adına yaptıklarını söylerler. Buna ikna olanların yolu açık olsun. Ancak gel gelelim tarih boyunca kendi amaçları için Tanrıyı kullanan açgözlüler hiç de az değildir. Bunları görüp ‘Acaba?’ diyebilenler, avcılara av olmaktan kendilerini kurtarabilirler.