Günlük yaşamda kullandığımız, haz duydum, içimi sevinç kapladı kavramları birbirine çok yakın gibi görünmesine rağmen, gerçekte çok farklıdırlar. Haz bir duygudur, sevinç ise sevgidir, sevgi bir duygu değildir.
Duygular, düşüncelerin vücuttaki tezahürüdür. Şöyle ki; insanlar, olan bir olayı mantığıyla değerlendirir ve bir hükme varır. Örneğin; bu olay benim beklediğim gibi olmadı, bu şahıs bana saygısız davrandı vb. gibi. Böyle bir hükme varan kişide; öfke, içerleme, hayal kırıklığı, kızgınlık vb gibi acı verici duygular oluşur. Bu duygular göğüs üzerinde ağırlık, karın üst bölgesinde huzursuzluk vb gibi hissedilir. Arzu ettiği bir şeye kavuşun insan, haz duyar. Bu duyguyu, içinde bir hoşluk, hafiflik gibi hisseder. Bu iki zıt duyguyu çok iyi tanıyan insanlar acıdan kaçınıp, hazza yönelmeye meylederler.
Hazza ulaşmak, hem zahmetli, hem de haz duygusu çok kısa sürede kaybolduğundan, insanlar bunun kolay bir yolunu arıyorlar. Hazza ulaşmanın kısa ve kolay yolları var ama ne yazık ki, bu yollar, ya dinen, ya ahlaken, ya da sağlık bakımından yasaklanmış durumda. Bu yasaklara uyarak, nizami yoldan yürüyerek hazza ulaşmak isteyenler; uzunca bir süre mücadele etmek, sabır göstermek, sebatlı olmak gibi sıkıntılı bir dönem geçirirler. Bu sıkıntılara katlanabilmek için, yaptıklarına bir anlam bulmak isterler. Bunun için mantığına müracaat ederler. Mantık bu görevi seve seve kabul eder ve onlara; “Emeksiz yemek olmaz,” vb gibi, onlarca akla yatırıcı önerme bulur. Bulur bulmasına da, mantığın savunması ile gönlün hoş olduğu nerede görülmüş!
‘Hayatın anlamı, mümkün olduğu kadar fazla haz yaşamaktır,’ diyen, gözü karalar; bunun için, zengin olmak ya da kural tanımaz olmak lazım geldiğini fark ederler. Zengin olanlar, parayla mutluluk satın alamasa da, haz verici şeyler satın alabilirler. Zengin olamayıp, kısa yoldan hazza ulaşmak isteyenler, kural tanımaz oluyorlar. Bunlar; ayıp, günah edep, hak, adalet, merhamet bilmez, suç, kabahat, kanun nizam tanımaz ve arsızca saldırarak haz verici şeylere ulaşırlar. Ancak haz veren şey her seferinde yavanlaşıyor. Bu yüzden haz peşinde koşanlar her seferinde hem fazla haz, hem de daha çabuk haz ister hale geliyorlar.
Anlaşılan haz peşinde koşmak, haz bağımlılığına dönüşüyor. Yokluğunda acı ve ıstırap duyuluyor. Gerçekte aranan huzur ve dinginliğe haz ile ulaşılamıyor. Acı ve ıstıraptan uzak huzurlu bir yaşama sadece sevgi ile ulaşılabilir.
Sevgi; kendinizi başka birinde görmektir. Yunus Emre'nin “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm,” diye izah ettiği şey budur. Tüm insanları, bir vücut olarak değil, bir bilinç olarak görmenin, bakış açımızı nereden nereye getireceğini bir düşünelim. Yine Yunus Emre'nin, “Ben gelmedim dava için/Ben geldim sevi için” dediği yere geliriz.