Büyük İskender, ‘Tanrı nedir? Nasıl tanımlanır?’ sorularına cevap arıyormuş. Bu soruların cevabını bilen bir bilgenin olduğunu duymuş ve onu çağırtmış. Bilge gelmiş, Büyük İskender; “insanlar senin Tanrı’ya ulaştığını söylüyorlar. Tanrının ne olduğunu biliyor olmalısın, lütfen bana bunu anlat,” demiş. Bilge adam, “Bana düşünmem için yirmi dört saat verin,” demiş.
Yirmi dört saat sonra bilge adam gelmiş. Büyük İskender sorusunun cevabını alacağını düşünüp sevinmiş. Bilge adam, “efendim benim bir haftaya ihtiyacım var,” demiş.
Bir hafta sonra gelen bilge adam, kendini sabırsızlıkla bekleyen Kral’a “Benim sorunuza net bir cevap vermem için bir yıl gerekecek,” demiş. Büyük İskender bunu duyunca, “Ne demek bir yıl! Tanrıyı biliyor musun, bilmiyor musun? Çabuk söyle bana!” diye gürlemiş.
Bilge adam gülümseyerek, “Onu ne kadar düşünürsem o kadar bilinmez hale geliyor. İlk önce yirmi dört saat istedim ama tanımlayamadım. Bir hafta düşündüm, ama yine olmadı. Şimdi bir yıl istiyorum ama yine de tanımlayabilecek miyim emin değilim,” demiş.
Dinlerin tarihine kabaca bakalım. Bilinen en eski uygarlık, 5500 yıl önce yaşamış Sümerlerdir. Bu dönem çok tanrılı dinler dönemiydi. Sümerlerde; her nesnenin, her hissin bir tanrısı vardı. Daha sonra 4500 yıl önce Hindistan’da, Hinduizm ortaya çıktı. Bu da çok tanrılı bir dindir. Bu dine göre; insanlar öldükten sonra yeniden dirilecektir. Günahsız bir yaşam sürenler, yeni yaşamında ödüllendirileceklerdir.
Budizm ve Zen Budizm, bundan 4500 yıl önce ortaya çıkmıştır. Bu dinlerde tanrı yoktur. İnsanlar aydınlanmak için ustalarından ders alırlar. Daha sonra tek tanrılı dinler (Musevilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık) ortaya çıkmıştır. Tek tanrılı dinlere göre; her şeyin yaratıcısı tanrıdır. Tanrının elçisi bir peygamber vardır.
Bu tecrübeleri yaşayan insanlık, tüm yaşanmışlıktan etkilenmiştir. Her insanın aklına, eğitimine, bilgisine, tecrübesine, ekonomik ve sosyal durumuna göre; bir Tanrı tasavvuru vardır. ‘Dünyada kaç kişi yaşıyorsa, o kadar tanrı tasavvuru vardır,’ denir.
Örneğin; güçlüler kendilerini Tanrı’nın elçisi gibi görürken, güçsüzler Tanrı’yı koruyucu gibi görürler. Zalimler yaptıklarını tanrının istediğini iddia ederken, mazlumlar Tanrı’yı adaleti sağlayacak güç olarak görürler.
Tanrının ne olduğunu arayanlara göre; Tanrı hakikattir. Bunlar kendilerini hakikat arayıcısı olarak tanımlarlar.
Siz Tanrı’yı nasıl tanımlıyorsunuz?