Bir adam, meyhaneden çıkar çıkmaz, cami hocasıyla burun buruna gelmiş. Hoca, cemaatinden birinin meyhaneye gitmesine şaşırmış. Hayretle, “Gözlerime inanamıyorum, sen camiye gelen, dindar bir adamsın. Senin meyhanede ne işin var? Seni buraya davet eden şeytandır oğlum, şeytan! Sen bundan sonra sakın ola, şeytanın davetine uyma” demiş.
Adam, ne diyeceğini bilemez bir halde, “Muhterem hocam, beni buraya şeytanın davet ettiğini biliyorum. Ancak davetini kabul etmezsem, bir daha davet etmez diye korkuyorum,” demiş.
Hikayedeki adam ikircikli kalmış. Ne ondan vazgeçebiliyor ne ötekinden.
Bu adam gene ikircikli kalmış, insanlar bazen üç, bazen beş seçenek arasında bocalıyorlar. Bu seçenekler nerden kaynaklanıyor?
Eğer insanın tek merkezi olsaydı, tek seçeneği olurdu. Oysa insanın dikkate alması gereken pek çok merkezi vardır. Bunlar; kendisi, kimliği, kişiliği, aklı, duyguları, vicdanı, mesleği, çıkarları, toplumun onayı, dini görüşü, ideolojisi, gelenek ve göreneklerdir. Böyle bir kişi ‘Yedi kocalı Hürmüz,’ gibidir. Kime kul olacağını, kimin dediğini yapacağını şaşırır. Çıkarına göre davransa, vicdanı itiraz eder, duygularına göre davransa toplum itiraz eder, aklına göre davransa dini inançları itiraz eder, vb.
Bebek dünyaya gelirken sadece kendini getirir. Çocuğun kendisi olmasına izin verilirse, yönetilemez. Bunu bilen toplum, onu idealize ettiği bir şahsiyete büründürür. Bunun için çocuğa kimlik, kişilik, ideoloji, din, vicdan vb verir ve atasından öğrendiklerini ona öğretir. Böylece çocuğun dikkate alması gereken birçok merkezi olmuş olur. Çocuk bu merkezlere odaklanır ve kendini unutur. Bu merkezler, kendilerini iç ses olarak sürekli hatırlattığı için, kişi bunları hiç unutamaz. İşte bu iç ses, kişinin düşünceleridir. Yani düşüncelerimiz bize verilmiş ikinci el bilgilerdir, hiçbiri orijinal değildir. ‘Düşüncelerime güveniyorum,’ diyenler, ‘Bana verilen ikinci el bilgileri, olduğu gibi kabul ediyorum,’ demiş olurlar.
Toplumun büründürdüğü şahsiyeti esas alanlar, çok merkezli yaşarlar. Bunlar, kılı kırk yarsalar dahi, itiraz eden bir ya da birkaç merkez mutlaka olacaktır. Bu itiraz kişinin tadını kaçıracak, yaptığı hiçbir şey tam olarak içine sinmeyecektir. Ne kadar ince eleyip sık dokusalar bile, daima keşke diyeceklerdir.
İnsanın tek merkezi ‘Kendi’ olmalıdır. Zira diğerleri ideal bir şahsiyet yaratmak için toplum tarafından verilen sanal merkezdir. Bu şahsiyeti koruyup kollayan ise düşüncelerimizdir. Yani insanın kendisi olmasının önündeki en büyük engel düşünceleridir. Bu yüzden insanın kendi olabilmesi için, ilk önce ‘Çok güvendiği düşüncelerini,’ gözden geçirmesi gerekir.