Uzun yıllar hapishanede yatan ve sık sık disiplin cezası alan katil, son beş yıldır hiçbir sorun çıkarmamış. Adeta örnek bir mahkum haline gelen katilin iyi halden tahliye olması gündemdeymiş. Hal böyleyken bir gün hücresini paylaştığı mahkuma saldırıp onu çok fena dövmüş.
Müdürün karşısına çıkarılan mahkum, mahcup bir şekilde yere bakıyormuş. Müdür, “Sen örnek bir mahkumdun. Son beş yılı hiçbir sorun çıkarmadan geçirdin. Hücre arkadaşın sana ne yaptı ona saldırdın?” diye sormuş.
Mahkum, “Efendim, bizim odamızda yapraklı bir takvim var. Bu takvimin yaprağını bir gün ben, bir gün o koparıyordu. Böyle anlaşmış olmamıza rağmen, o benim günümde gitti takvimin yaprağını kopardı,” demiş.
Hikayedeki katil, anlaşılan özde değil sözde değişmiş.
Gerilmiş yay gibi, en ufak bir engellenme karşısında hemen saldıran insanlar az değil. Bunların içlerindeki saldırganlık ortaya çıkmak için pusuda bekliyor sanki.
Bir insanın aklında saldırma düşüncesi varsa, fiili olarak saldırmasa bile; duruşunda, jestlerinde dahi bu görülür. Her şeyde olduğu gibi her şey düşüncede başlar.
Saldırganlığı doğran öfkedir. Öfkeyi doğuran şeyler; korku, istediğine ulaşamama, hayal kırıklığı, engellenme, çaresizlik, güçsüzlük hissi, itilmişlik duygusu, haksızlığa, saygısızlığa maruz kalma hissi, yalnızlık hissi, doğru anlaşılamama hissi vb. Sonuçta kişi haz alma duyusunun engellendiğini hissettiğinde öfkelenir.
Öfke kişinin kendini korumasına yarayan bir duygudur ama yönetmesi zordur. İnsanlar öfkesini ya yansıtır ya da bastırır. Yansıtırsa zincirleme bir reaksiyon başlatmış olur, hem kendisi hem karşının zarar görmesine neden olabilir. Bu tehlikeden kaçınmak isteyenler bastırır. Bastırılan öfke birikir, biriken öfke pusuda bekler. Biriken öfke fırsatını bulunca ya saldırıya dönüşür ya da kişiyi hasta eder.
Öfkeyi yönetmenin üçüncü yolu, daha az öfkelenecek hale gelmektir. Zaten insanlar yaş aldıkça daha az öfkeleniyorlar. Çünkü yaş aldıkça anlayışları artıyor.
Anlayışı artırmanın yolu kendini anlamaktan geçer. Bir insan kendini ne kadar tanır, ne kadar anlarsa başkalarını da o kadar anlar. Bunun tersi de doğrudur. Kendini anlamak isteyen, kendine bakmalıdır. Kendine bakabilenler her neye öfkeleniyorsa o şeyin kendi karanlık yanında olduğunu görürler. Görebilenler, kendine yakıştıramadığı yanını, başkasında görmenin kendini öfkelendiğini fark edecektir.