Artist olma hayaliyle yanıp tutuşan bir adam, bir ajansa kaydolmaya gitmiş. Ajans yetkilisi, adamın özgeçmişini inceledikten sonra, “Gördüğüm kadarıyla ne eğitiminiz ne de iş tecrübeniz var. Üstelik görünüşünüz bu işe pek müsait değil. Sizin bu işte hiç şansınız yok,” demiş. Adam buna rağmen, kayıt olmakta ısrar edince, yetkili, “Peki,” demiş.
Adam kaydını yaptırdıktan sonra ajansa uğrayıp, “Bana göre bir iş var mı?” diye soruyor, her seferinde “Maalesef,” diye yanıt alıyormuş. Buna rağmen her hafta düzenli şekilde gidip sormaya devam ediyormuş. Artık iş rutine binmiş, yetkili adamın kapıyı çalış biçimini öğrenmiş, kapı aynı şekilde çalınca adam kafasını uzatır uzatmaz eliyle hayır işareti yapıyor, adam geri dönüyormuş.
Bir gün yine ajansa uğramış ancak kapıyı her zamankinden farklı çalmış. İçeri girmiş, çok üzgün görünüyormuş. Görevli, “Hayrola,” deyince, “Eee şöyle bir durum var, ben iki haftalığına tatile çıkıyorum da, bu arada bana iş bağlamayın,” demiş.
Hikayedeki adama sorsanız, umduğunu bulamadığı için üzgün olduğunu söyleyecektir.
Umut insanlara heyecan ve güç katıyor bu yüzden hemen herkesin bir umudu var. Umutla içleri coşan insanlar buna ulaşmak için zevkle, hevesle, gayretle, çalışıp çabalıyorlar. Ne kadar çalışıp çabalasalar bile umulan şey bazen oluyor, bazen olmuyor. Olursa tadından yenmiyor, olmazsa bunun bir izahı gerekiyor.
İş izaha gelince insanların farkları ortaya çıkıyor. Büyük çoğunluk, umduğu olmadığında başkalarını suçlayarak kendini aklamayı tercih eder. Küçük bir azınlık ise, kendi sorumluluğunu alarak, ‘Belki umut ettiğim şey gerçekçi değildi, belki de yeterince çaba göstermedim,’ diyecektir. Böyle diyenler, olayın aslını astarını araştıracak, nerede yanlış yaptığını anlayacaktır. Anladığında ya umudunu gerçekçi hale getirecek, ya da çabalarını artıracak ve istediklerini elde edecektir.
İstediğini elde edemeyenlerin başarısız olma sebepleri iki grupta toplanabilir. Birincisi gerçekçi olmayan bir şeyi umut etmek, yani olmayacak duaya amin diyerek yola çıkmak. İkincisi, eğer istediğim olmuyorsa, bir şeyleri eksik ya da yanlış yapmış olmalıyım deyip hatayı kendinde aramamak. Gereğini layıkıyla yapmadıkları için başarısız olan bu insanlar suçu asla kendinde aramazlar. Sonra da sıkıntı içinde yaşayıp sürekli şikayet ederler.
En zoru ‘Bir şeyleri eksik ya da yanlış yapmış olmalıyım,’ diyebilmektir. Çünkü bu suçu kendinde bulmak, sıkıntının kaynağının kendisi olduğunu kabul etmektir. Kabul edebilenler, artık hangi sıkıntıyla karşılaşırsa karşılaşsın, sebebini araştır bulur ve çözüme ulaştırır.