‘Karanlık,’ bir gün ellerini açmış, tanrıya dua etmiş; “Tanrım benim bu güneşten şikayetim var. Geceleyin her yeri kaplıyorum ama sabah olmaya görsün. Günün erken saatlerinde güneş beni kovalamaya başlıyor. Her an arkamda. Taa akşama kadar bir dakika bile peşimi bırakmıyor. Ben bu güneşten bıktım usandım. Benim ona hiçbir kötülüğüm dokunmadı. Birlikte yaşamayı öğrenebiliriz. Kimler kimler birlikte yaşıyor. Lütfen ona söyleyin beni kovalamayı bıraksın,” demiş.
Karanlığın duasını işiten Tanrı, güneşi çağırmış, “Söyle bakalım senin bu karanlıkla ne alıp veremediğin var. O senden çok şikayetçi. Sabahtan akşama onu neden kovalayıp duruyorsun?” demiş.
Güneş afallamış, “Tanrım anlayamadım. Ben karalığın ne olduğunu hiç bilmiyorum. Onunla hiç karşılaşmadım. Onunla ne dostum ne de düşman. Bilmeden onu kırdıysam onu çağırın ondan özür dileyeyim,” demiş.
Tanrı ışıkla karanlığın bir arada olamayacağını bir an hatırından kaçırmış olmalı ki, onları bir araya getirememiş.
Toplum menfaati gereği, kendine itaat edecek yurttaş yetiştirmek ister. Bunun için toplum; onaylayacağı, saygı duyacağı yurttaşın nasıl olacağını belirler. Tabii ki mükemmel yurttaşlar ister. Mükemmel olanları onaylar ve onları sayar, olmayanları cezalandırır.
Toplumun beklediği gibi mükemmel biri olmak mümkün değildir. Bu yüzden insanlar kaçınılmaz olarak öyle görünmeye çalışırlar. Yani insanlar toplumun talep ettiği şahsiyet(ego) gibi görünmek uğruna, insanca olan arzu ve isteklerinden utanır ve onları gizlemek zorunda kalır. Örneğin; toplum korkakları kınadığı için, insanlar korkusundan hem utanır hem de gizlemek zorunda kalır. Tıpkı bunun gibi, hırsını, kıskançlığını, cinsel arzularını vb. gizler.
İstenmeyen arzu isteklerin gizlendiği bilinçaltındaki kuytu bir köşeye; ‘İnsanın karanlık yanı,’ deniyor.
Kuytu bir köşeye gizlenen arzu ve istekler orada öyle uslu uslu durmazlar. Tatmin olmak için her fırsatta, ‘ben buradayım,’ diye kendilerini hatırlatırlar. Her hatırlatmada ego bunları tekrar bastırır, avutur veya erteler. Tatmin edilmeyen arzular daha da büyür ve daha sık kendini hatırlatır. Sonuçta insanlar kendi biyolojisi ve psikolojisi ile sürekli savaşmak zorunda kalır. İnsanın bir yanıyla savaşması çok hazin ve çok ıstırap verici bir şeydir.
Bu savaştan kurtulmanın yolu, insanın karanlık yanıyla barışmasıdır. Barışmak için önce karanlık yan aydınlanmalıdır. Oraya aydınlığı getirecek güneş ise farkındalıktır. Karanlık yanını aydınlatanlar; toplumun istediği gibi olacağım derken kendini ihmal ettiğini, hatta feda ettiğini fark edeceklerdir. Fark edenler, kendi olmayı başarmanın yolunu bulacaklardır.