KÖKÜNE İNMEK  

Hüseyin Güdücü

20-08-2020
Bize yazmak için tıklayınız.

            Mao Zedung bahçeli bir evde büyümüş. Annesi bahçeyle çok ilgilenir, en güzel çiçekleri diker, tüm bahçeyi çeşit çeşit çiçeklerle donatırmış. Bir gün annesi hasta olmuş. Kadın hastalığından ziyade çiçeklerin bakımı aksayacak diye endişe ediyormuş. Küçük Mao, “Anne sen endişelenme ben onlara bakarım,” demiş.  

            Anne iki hafta kadar yatakta kalmış, bu sürede Mao çiçeklere bakmış. Annesine verdiği sözü yerine getirebilmek için çok çabalamış, elinden gelen tüm gayreti göstermiş. Ancak çiçekler gün gün solmuş, bir kısmı tümden kurumuş.  

Anne yataktan kalkıp bahçenin bu halini görünce, ağlamaya başlamış. Annesinin ağladığını gören Mao’da ağlamaya başlamış ve “Anneciğim çok çalıştım, elimden geleni yaptım ama neden böyle olduğunu anlamıyorum,” demiş.  

Annesi, “Ben senin sabah akşam bahçede olduğunu gördüm, ne yaptın, çiçeklere nasıl baktın?” diye sormuş. Mao, "Yaprakların tek tek tozunu aldım, her bir çiçeği suyla yıkadım,” demiş. Annesi gülümsemiş, “Ah benim küçüğüm, onların canı yapraklarda, çiçeklerde değil, görünmeyen köklerinde. Onların kökünü sulaman lazımdı,” demiş.  

Küçük Mao, bitkinin canının kökte olduğunu, onu beslemeden yaşamasının mümkün olmadığını bilememiş. Tıpkı bunun gibi, sıkıntılarının kökünün içinde olduğunu bilemeyenler, dışını değiştirmeye çalışıyorlar.    

İnsanların dışını değiştirmeye yönelmelerinin nedeni, toplumun insana dışından bakmasıdır. Toplum, itaat eden insanı onaylıyor. Bu yüzden insanlar içinden itaat etmese bile dışından öyle gösteriyorlar. Bir yerde içi başka dışı başka olmaya mecbur oluyorlar.  

Toplumun itaat dediği şey, arzu ve öfke gücünün kontrol edilmesidir. Bunlar çok güçlü dürtüler olduğu için kontrolü çok zordur. Bu arzu ve öfke gücü sadece içten kontrol altına alınabilir. Bunu yapabilmek için, insanın içine dönmesi, kendini tanıması, sivri yerlerini törpülemesi lazımdır.  

İçine dönemeyenler, başkalarını değiştirmeye çalışırlar ki, bu sıkıntı artırmaktan başka işe yaramaz. Öfke ve arzu gücünü içten kontrol etmeyi başaramayanlar, toplumun istediği görünerek durum idare etmeye çalışırlar. Bunlar, içi kan ağlarken tebessüm eder, ‘Kan kusar, kızılcık şerbeti içtim,’ der,  cinsel arzularını ve öfkelerini ya görmezden gelir ya da bastırırlar. Bastırılan, görmezden gelinen arzular, birikir. Eğer bu birikim bir yolunu bulup basıncı düşürülemezse, o kişi cinnet geçirebilir. Hal böyleyken toplum, her an patlayabilecek saatli bomba gibi dolaşan bu insanlara, dışından bakarak, ne iyi insanlar diye övgü düzer.  

Nasıl bir ruh doktoru, hastasına ‘Önce bu sorunun köküne inelim,’ diyorsa; sıkıntıları olan bir insan da ilk önce bu sıkıntıların kaynağına bakmalıdır. Bu kaynak insanın içindedir.  İçine bakabilenler, sıkıntı kaynaklarını bulabilir, bulabilenler değiştirebilirler.                     

YORUM YAZ
BU YAZI HAKKINDA YAPILAN YORUMLAR
Okur yorumları, kişilerin kendi görüşleridir. Bu yorumlardan sorumlu değildir.
YORUM YAZ
Hüseyin Güdücü - Diğer Yazıları
Bütün Hüseyin Güdücü Yazıları