Bir dilenci, kralın sabah yürüyüşü yaptığı bahçeye gizlice girmiş. Kral yanından geçerken, “Sizinle çok kısa görüşmek istiyorum,” demiş. Sabah yürüyüşünün keyfini çıkarmak isteyen kral, dilenciyi çabucak savmak için, “Ne istediğini söyle hemen yerine getirilsin,” demiş. Dilenci, “Bu teklifinizi bir daha düşünmenizi dilerim,” demiş. Kral, “Şimdi dileğini söyle. Sabahın sessizliğini ve benim huzurumu bozma,” demiş.
Gülümseyen dilenci, “Bozulabilen bir huzur, huzur değildir. Rahatsız edilebilen bir sessizlik gerçek değildir,” demiş. Bu sözleri duyan kral, sıradan bir dilenci ile karşı karşıya olmadığını anlamış. Dilenci, “Ben sizden, dilenci tasımı herhangi bir şeyle doldurmanızı istiyorum ama evet demeden önce bir kez daha düşünmelisiniz,” diye devam etmiş. Keyfi kaçan ve söylenenlerden tahrik olan kral, bir kahkaha atmış, “Bu tası doldurmak çok basit. Bu tası değerli mücevherlerle doldurun,” diye emir vermiş.
Bir görevli derhal değerli taşları getirip dilencinin tasına dökmüş. Dökmüş ama tasa dökülen her şey anında kaybolmuş. Bir kere tası doldurmaya söz veren kral, “Bu tası mutlaka doldurun,” demiş. Görevliler değerli taşları, tasa yeniden koyuyor ama hepsi anında kayboluyormuş. Bu olay defalarca tekrar edince, ‘Dilencinin ısrarlı uyarısının bir hikmeti olmalı,’ diye düşünen kral,“Bu tasın sırrını söylersen, beni affetmiş olduğunu bileceğim,” demiş. Dilenci bir kahkaha atmış, “Bu bildiğin bir tas değil. Bu insanın kafatasından, tas şekline getirilmiş bir kap. Bir insanın alışkanlıklarını taşıyor. Ona ne verirsen ver, her zaman daha fazlasını isteyecektir. Dünyaları versen yetmeyecek, yine daha fazlasını isteyecektir,” demiş.
İnsan hakikaten hep daha fazlasını istiyor. Şöyle çevrenize baktığınızda, gönülden; ‘Bu kadarı kafi,’ diyebilen, kaç kişi görüyorsunuz? Her gün belki onlarca, ‘çok şükür,’ diyen görüyorsunuz ama onların bunu, dilinin ucundan söylediği belli oluyor.
İnsanların çılgınca daha fazlasını istemesinin nedeni; bu dünya nimetlerinden daha fazla yararlanmak. Bu isteği gerçekleştirmenin birinci şartı, sağlıklı ve uzun ömürlü olmak. Bunun yolu ise hayatı tehdit eden etmenlere karşı güçlü olmak. Öyleyse ne kadar güçlü olursan, bu amaca ulaşma ihtimali, o kadar yüksek. İşte bu denklem herkesin aklına yattığı için herkes daha fazlasını istiyor.
Bu denklem mantıksız görünmüyor ama eğer, denklem ve mantık insanı mutlu etmeye yetseydi dünyada mutsuz insan kalmazdı. Zira her durum için şahane mantık teorileri mevcuttur. Mantıkla izah belki biraz teskin edicidir ama mutlu etmeye yetmez.
Yaşamı güvenli hale getirme niyeti, deva bulmaz bir ‘daha fazla’ isteğine yol açıyor. Bu istek zamanla yaşam biçimine dönüşüyor. Sadece daha fazlasına ulaşmak için yaşayanlar, ömürlerini, ölümün elinden alabileceği şeylere sahip olmakla geçiriyorlar. Bu çabalarının ödülünü alacakları günü beklerken, yaşam sevinci treni çoktan kaçmış oluyor.