Çok ünlü bir heykeltıraş ölümden çok korkuyormuş. Ömrünün sonuna geldiğini hissedince, Azrail’den kaçabilmek için, tıpkı kendine benzeyen on iki adet heykelini yapmış. Kendisi de bu heykellerin arasına saklanmış. Hak vaki olunca, Azrail gelmiş ama bu muhteşem heykellerin arasında gizlenmiş olan heykeltıraşı ayırt edememiş. Bunun üzerine Tanrıya gidip, “Orada birbirinin aynısı on üç heykel var. Hangisinin heykeltıraş olduğunu anlayamadım,” demiş.
Tanrı Azrail’in kulağına onu nasıl bulacağını fısıldamış. Bunun üzerine Azrail tekrar o odaya gitmiş. Dikkatli bir şekilde heykelleri inceledikten sonra; Tanrı’nın kulağına fısıldadığı gibi;“Bu heykeller çok güzel ama bir hatası var,” demiş.
Heykeltıraş birden “Ne hatası!” diye haykırmış.
Azrail; “Hata şu ki senin egon apaçık ortada. Eğer onu unutabilseydin seni bulmam imkansızdı,” demiş.
Tanrı, kullarının ‘Benlikçi’ olduğunu çok iyi biliyor.
Bir görüşe göre, insanın bir benliği, bir kişiliği, bir de kendi vardır. Benlik; toplumun çocuğa giydirdiği kalıptır. Her toplum kendi geleceğinin teminatı için, çocuğa bir kimlik verir ve kendi ideolojisini her çocuğa öğretir. Böylece çocuğun bir kimliği ve benliği oluşur. Kişilik; çocuk, doğup büyüdüğü çevrenin koşullarına göre, toplumda yer edinme tarzı belirler. Bu da kişiliğini oluşturur. Bu yüzden insanların kimisi alıngan, kimisi saldırgan, kimisi cimri vb. olur. Kendi; benlik, kimlik ve kişilikten öte, kendisidir.
Bu görüşe göre benlik ve kimlik toplumun verdiği bir şey, kişilik ise koşulların ürünü. Yani bunlar insanın kendi değil. Ancak ne yazık ki hemen herkes kendini benlik, kimlik ve kişilik sanıyor, ayrıca başkalarını da bunlara göre değerlendiriyor.
Böyle baktığımız zaman; toplumun verdiği benliği, kimliği ve kişiliği kendimiz sanmak, bütün hesapları bunun üzerinden yapmak çok zavallıca görünüyor. Oysa insanlar her ne yapıyorsa benlik, kimlik ve kişilik için yapıyor, onu tatmin etmeye uğraşıyor, onun için savaşıyor, icabında onun için ölüyorlar.
Benliğini, kimliğini ve kişiliğini kendi sananlar; her zaman her yerde ‘Ben var ya ben,’ diyorlar. Bu insanlar, benlik mücadelesine öylesine dalmışlar ki; bundan başka bir de kendi olduğunu hatırlamıyorlar. Toplumun verdiği benliğe bilindiği gibi ‘Ego’ deniyor. Ego sadece arzuluyor, arzu yerine gelir gelmez yeniden daha fazlasını arzuluyor. Bu yüzden dünyada egosunu doyuma ulaştırabilmiş bir fert yok. Egonun böyle bir şey olduğunu fark edebilenler, onun yerine kendiyle ilgileniyorlar. Sırayı kendine getirebilenler, büyük bir aşama kaydetmiş oluyorlar.