Yüz develik bir kervan çölde yol alırken, gece yarısı bir kervansaraya ulaşmış ve burada dinlenmeye karar vermişler. Elemanlar hemen her bir deveyi bir kazığa bağlamaya başlamışlar. Ancak bir devenin kazığı ve ipi yokmuş. Kervansaraydan ödünç almak en iyisi deyip hancıya durumu anlatmışlar. Hancı, “Herkes ipini ve kazığını kendi getirdiği için bizde bulunmaz. Yalnız ben size bir akıl vereyim, siz gidin o deve için hayali bir kazık çakın ve deveyi hayali bir iple o kazığa bağlayın. Deve yapılanların gerçek olduğunu sanır ve yatıp uyur,” demiş.
Adamlar söylenene inanmakta güçlük çekmiş ama yapacak başka bir şey yokmuş. Hancının dediği gibi yapmışlar ve deve gerçekten sanki kazığa bağlanmış gibi yatıp uyumuş. Sabah olmuş, kervan yola çıkacağı zaman bütün develer kalkmış, fakat hayali iple hayali kazığa bağlı deveyi yattığı yerden bir türlü kaldıramamışlar. Deveyi itmişler, kakmışlar, uğraşmışlar sonuç alamamışlar.
Tekrar hancıya gidip durumu anlatmışlar. Hancı, “İyi ama gece çaktığınız hayali kazığı ve hayali ipi sökmemden deve kalkar mı?” demiş. Adamalar “Deve gece ipin ve kazığın olmadığını görmemiş olabilir ama gündüz olmadığını görür, diye düşündük,” demişler. Hancı, “Gidin sanki gerçek bir kazığı söker gibi, gerçek bir ipi çözer gibi yapın o zaman kalkar demiş. Adamalar gidip söyleneni yapınca, deve hemen kalkmış.
Deveyi görünmeyen iple, görünmeyen kazığa bağlayıp, zapt etmişler.
Tıpkı hikayedeki gibi insanı da görünmeyen bağlarla görünmeyen kazıklara bağlayıp zapt ediyorlar. Bu görünmez bağların ne olduğunu sorarsanız; kimliğimiz, sıfatlarımız, ideolojimiz.
İnsana kimliğini, sıfatlarını ve ideololojisini tolum veriyor. Bunları bilerek veya bilmeyerek alıp kabul edenler, bir nevi görünmez bağlarla bağlanmış oluyorlar. Zira toplumun verdiği bu değerler onların üst aklı gibi işlev görüyor. Olan biteni kendi gözü görüyor, kendi kulağı duyuyor ama bunları kendi aklıyla değil de, toplumun önceden kodladığı şekilde yorumluyor. Adeta kendi aklını devre dışı bırakıyor.
Olan bitene başkasının aklıyla bakan, başkasını memnun eder ama kendini memnun edemez. Başkasının aklıyla hareket etmek, hazırladığın yemeği başkasına yedirip, kendi karnının doymasını beklemeye benzer. Hayatından memnun olmayanlar iyi bakarlarsa başkasının aklından kendine hayır gelmeyeceğini göreceklerdir.
Bir gün görünmez bağlarla bağlandıklarını fark edebilenler, kendini ihmal etmeden toplumla barışık bir şekilde yaşamanın yolunu bulacaktır.