COVID-19 salgını günlerinde olayları kalite bakışıyla değerlendiriyorum. Kalite bakışıyla bakıldığında tüm ayrıntılara odaklanabiliyorsunuz. Böyle olunca ülkemizdeki birçok uygulamayı kaygıyla izliyorsunuz.
Evet, dünya ters döndü. Birçok olayı değerlendirmekte zorlanıyoruz. Ancak bu hiçbir zaman özür olamaz.
Kalite yönetimi ve kalite kültürü ile ilgili binlerce yayın bulunmakta. İnternet’te okumaya zaman yetmeyecek kadar siteyle karşılaşılıyor. Bu kadar yayına, bu kadar eğitime dünya bu salgını iyi karşılayamadı. Dünya hazır değildi diyebiliriz.
Ancak iyi örneklere bakmalıyız. Bazı sorulara verilen yanıtları değerlendirmeliyiz.
Bu süreci yürütenlere güven var mı? Bu soruya vatandaşların %90’ı evet diyebilmeli.
Salgın her vatandaşı farklı etkilemekte. Bu etkilere tepki de çok sayıda faktör yer alıyor. Vatandaşın eğitim düzeyi, düşünce kalitesi, sosyoekonomik durumu, çevresi, yaşı, cinsiyeti ve sayılabilecek çok sayıda faktör var.
Bu çok sayıda faktörü dikkate alan yöneticiler var mı? %90 evet yanıt alınmalı. (Kalite yönetimi sistemi şartlarındaki liderlik özelliklerini anımsayınız.)
Çok sayıda araç ve ilke bulunmakta. Bu araç ve ilkelere uygunluklar değerlendirilebilmeli. Bilim var. Mantıksal yaklaşım var. İş akışı yaklaşımı var. Kanıta dayalılık var. Gerçek verilere dayalılık var. Şeffaflık var.
Bilimsel ve meslek alanlarında uzmanlar var. Üst kurul kurulabilir. Ancak alan uzmanlarına göre komiteler de kurulmalıydı. Yasal mevzuata göre kurulmuş odalar var. Onların sesleri dinlenmeli. Kanıta dayalı bilgi sunuyorlar.
“Açık devlet” diye kavram var. Devlet verileri vatandaşa açıyor. Türkiye’de açıkken kapatıldı.
Bazı uygulamalardan kazanç sağlayanlar vardır. Bazı uygulamalardan zarar gören vardır.
Böyle durumlarda kalite bakış açısı çok anlam kazanıyor. Dar bakış, çok zarar veren bir bakış açısıdır. Maalesef ülkemizde dar bakış daha yaygın. TV Kanallarındaki haberleri izleyin. Yukarıda sayılan ilkeler ve yaklaşımlar bilinmiyor gibi.
Haberlerin bazıları insana kaygı veriyor. Görüntülü olunca hayret içerisinde kalıyorsunuz.
“Açık devlet” ilkelerine uyulmaması kaygı uyandırıyor. Veriye erişimin kapatılması şüphe uyandırıyor.
COVID-19 ile mücadelede başarılı olunduğu söyleniyor. Bu başarı hekimler ve sağlık çalışanlarına atfedilmelidir. Bu gerçeği herkes görüyor ve yaşıyor.
Sayılarda azalmalar var. Yüz güldürücü haberler olsa da nasıl inanılacak? Kaygılarımız var. Çünkü korunma konusunda bilinç düzeyi insanı kaygılandıracak derecede.
Sağlık Bakanımıza güveniyorum. Ancak her şey ona bağlı değil. Bütünsel bakılmalı.
Bazı kararlar hangi gerekçelerle alınıyor? Bizlere açıklanmalı. Örneğin, 65+ yaşlar için verilen sokağa çıkma izni tarihi, saatleri ve önerilenler hangi gerekçeye dayalı çok merak ediyorum. Lütfen birisi açıklayabilir mi?
Dünya Sağlık Örgütü COVID-19 ile ilgili normal yaşama geçiş süreci için önerilerde bulunmuş. Bu önerilere göre hareket edildiği kanıtlanarak yol alınmalı. Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Basın Toplantısıyla bu önerileri açıkladı. Yayın https://www.youtube.com/watch?v=IuKkhchist4 adresinden izlenebilir. Aynı zamanda “WHO/Europe publishes considerations for gradual easing of COVID-19 measures” yazılarak “WHO/Europe” Web Sitesinden okunabilir. Her özelliğe dikkat edilerek hazırlanmış.
Bu önerilere uyulduğunu gözlemlemeliyiz ve yaşamalıyız.
Bazı yaşadıklarımızdan (Umre olayı, ilk sokağa çıkma yasağının açıklanmasında yaşananlar, İstanbul Halinin 4 Mayıs 2020’deki durumu “https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/bu-ne-hal-herkes-oraya-akin-etti-5791179/”) nasıl ders çıkaralım? Kaygılandırıcı değil mi?
Hekimler ve tüm sağlık çalışanlarına teşekkür etmek yeterli olamıyor. Karar vericiler ve her vatandaşın tutum ve davranışı tek tek ayrı önemde.
Bu nedenle kalite kültürü ve kalite bakış açısını yeniden değerlendirelim. İlköğretimden itibaren kazanılması gerekenlere aile, okul ve toplum olarak çok önem verelim. Bu salgından çıkarılan dersler işe yarar umarım.
İyi bir hafta diliyorum.
Sağlıklı, Sevgi ve Saygıyla kalın.