1950’li yıllarda bir İngiliz şilebi, Portekiz’den aldığı Madura şaraplarını İskoçya’ya götürür. Demir attığı limanda yükünü boşaltır. Bir gemi çalışanı unutulan şarap kolisi kaldı mı diye denetlemek üzere soğuk hava deposuna girer. Onun içerde olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışarıdan kapatır. Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye duyuramaz sesini. Çakısıyla içerden açmaya çalışır kapıyı, mümkün değildir. Boş şilep, yeni yükünü almak üzere Portekiz’e doğru yola çıkar.
Mahsur denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ancak deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağının bilincindedir. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Günbegün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücudunu önce uyuşturduğunu, sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın dayanılmaz yakıcılığını anlatır.
Şilep Lizbon’a demir attığında, soğuk hava deposunun kapısını açan kaptan, zavallı denizcinin cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur ve.. kendisi de hayretten dona kalır. Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 19’dur. İskoçya’ya götürdükleri Madura şarapları 18 derecede taşınmayı gerektirmiş, şilep yükünü boşalttıktan sonra soğutma sistemi zaten kapatılmış olup, kendi haline bırakılan deponun sıcaklığı bir derece de yükselmiştir.
Yani biçare denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı (ya da donacağına inandığı) için ölmüştür. (Kaynak: Bernard Werber, ‘İzafi ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi’)
Bu felaket günlerinde herkes bağışıklığını güçlendirmek istiyor. Bunun için hangi vitaminleri, mineralleri, katkı maddelerini alacağını öğrenmeye çalışıyor. Hikayede görüldüğü gibi, bağışıklık sistemini en çok zayıflatan şey karamsar olmak.
Karamsar bir kişi sürekli felaket senaryoları yazar. Bu onun korkmasına dahası paniklemesine yol açar. Kafamızda hangi düşünce geçiyorsa bu bedene emir demektir. Karamsar birisi bedenine hayatımız tehlikede ona göre hazırlık yap emrini verir ki, bu bedeni yorar ve tüketir. İyimser biri ise her şey yolunda mesajını verir ve beden sakinleşir.
Gerçekte herkes düşüncelerinde yaşar. Dünya düşündüğümüz gibidir. O yüzden herkes kendi dünyasını yaratır. Bu durumu M. Gandhı şöyle izah etmiş: Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelerinize dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür. Benim anladığıma kadarıyla, Gandhi; karamsarların kaderi kara, iyimserlerin kaderi iyi olur diyor.