Bir trenin kompartımanında bir adam ile bir rahip seyahat ediyorlarmış. Bir süre sonra rahip, piknik sepetini açmış, dizinin üzerine bez peçeteyi sermiş. Sepetten bir tabak, bir de elma çıkarmış. Elmayı soymuş, güzelce dilimlemiş, sonra da pencereden dışarıya atmış. Sonra itinayla muzu almış soymuş, doğramış ve onu da camdan dışarı atmış. Aynı şeyi armut ve diğer meyvelere de yapmış. Onu izleyen ve hayrete düşen adam, “Af edersiniz Sayın Rahip, ben sizin ne yaptığınızı anlayamadım?” demiş.
Rahip gayet sakin, “Meyve salatası yapıyorum,” demiş. Adam, “İyi ama hepsini pencereden dışarı atıyorsunuz,” demiş.
“Evet, çünkü meyve salatasından nefret ederim,” demiş Rahip.
Bu hikayede Rahibin istemediği hatta nefret ettiği şeyi yapması çok tuhaf görünüyor. ‘İstemediğini yapmayarak,’ sorunu çözmek mümkünken, ‘İstemediğini yaparak,’ sorunu sürdürme tuhaflığını gösteren pek çok insan var. Örneğin; hedef koyup, o hedefe ulaşmak bir sorundur. En önde olmak isteyen için, tüm rakiplerle kıran kırana rekabet etmek sorundur. Kendinin mühim bir derdi yokken, hayatın keyfini çıkarmak yerine; mahallenin, şehrin, ülkenin, dünyanın derdinin peşine düşmek sorundur. İstemediği bir evliliği, zül gördüğü ilişkiyi sürdürmek, hoşlanmadığı bir şehirde yaşamak, nefret ettiği işte çalışmak sorundur. Bunları ve benzerlerini istemeyen insan bundan derhal vazgeçebilir. Oysa birçok insan sanki sorunlardan hoşlanıyormuş gibi, istemediğini yapmayı ısrarla sürdürüyor.
Yoksa bu insanlar derdi olmadan yaşayamıyor mu?
Galiba öyle. Bu şöyle oluşuyor; ailenin ve toplumun çoğalma amacı; kendine yararlı nesil yetiştirmek. Bu amaç için çocuğa, bir yandan ilgi ve sevgiyi şartlı veriyorlar, bir yandan da istenileni yapmazsa ayıplıyor, kınıyor ve cezalandırıyorlar. Sonunda onların istediği kalıba giren çocuk, ilgi ve sevgiye muhtaç, kınanmaktan ayıplanmaktan ödü kopan bir kişi haline geliyor. Kalıbının adamı oldukça sevgi ve ilgi gördüğü, aksini yaptıkça kınandığı için kendinden bekleneni en iyi biçimde yapmaya çalışıyor. Bu uğurda rekabetçi, hırslı oluyor. Bu hırsla mücadele ediyor.
Bir kalıba sokulan insanın; biri girdiği kalıp yani ego, diğeri kendi özü olmak üzere iki kişiliği oluyor. Egosunu kendi sananlar egoya göre davranıp, kendi özünü ihmal ediyorlar. Ego bir damla sevgiye muhtaç, adeta aferin delisi ve eleştiriden hoşlanmayan ergen gibidir. En çok mücadele edene en çok aferin dendiği için, ego mücadeleyi çok sever. O yüzden sorunlar egoya vitamindir. Eğer sorun bulamazsa yerden gökten yaratır. Velhasıl aslında istemediğini yapmayarak bir dakikada sorundan kurtulmak mümkünken, istemediğini yaparak sorunları asla bırakmaz.
Hüseyin GÜDÜCÜ